Adalet ve Kalkınma Partisi belediye başkan adaylarını
belirlemek için her seçim öncesi yoklamalar yapar ancak sonunda Genel Başkan
Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği olur.
Trabzon’da büyükşehir için mevcut başkan Murat Zorluoğlu
banko isim olarak ön plana çıkmış durumda. Zorluoğlu her türlü saldırılara
rağmen daha önce dediğim gibi giydiği Trabzon gömleğinin hakkını vermek için
yoğun çalıştığını söylemek isterim.
Bu arada sağlığı ile ilgili kapı arkasında dedikodu
yapanların ise çok çirkinleştiğini söylemek isterim. Sağlığı ile ilgili
spekülasyon yapıp beklenti içerisine girenler şunu bilsin ki Zorluoğlu öyle
kolay kolay yıkılacak adam değildir.
Kişileri karalamak için her yolu mubah sayanlar öncelikle
aynaya bakmaları gerekir. Kendi değirmenini döndürmek için hangi dereden su
getirdiklerini hatırlamaları gerekir. Eleştirilere karşı her zaman dürüst ve
delikanlıca cevap veren Zorluoğlu’nu yıpratmak için şehir efsanesi yaratılması
ilginç.
Dedim ya babamın oğlu değil Zorluoğlu. Doğduğu kente hizmet
için Trabzon gömleği giyerek yola çıkmıştır. Şehrini de iyi bilen biri olarak
hizmet adına ve ayrım yapmadan gereğini yerine getirecek olanları tercih edip
icraat yapmıştır.
Anlamadığım bir şey var, öyle yaklaşımlar gösteriliyor ki;
Zorluoğlu’na, sen koltukta otur Büyükşehir belediyesini biz yönetelim yaklaşımı
gösteriliyor. Yapacağın ihaleleri, hizmetleri bize sorarak yap, işe
alacaklarını bize sor, kime kaç lira verdin bize söyle gibi imalar yaratılıyor.
Açık açık söyleyeyim, Zorluoğlu, imalara, kapı arkası
dedikodulara ve çamur at izi kalsın yaklaşımlarına pabuç bırakmaz.
Zorluoğlu’nun giydiği Trabzon gömleğini herkes giyemez. Bol gelir bol. Hele
hele zor bir kentte o gömleğin hakkını vermek kolay değil. İşte Zorluoğlu,
zorlukları yıka yıka bugünlere geldi. O nedenle laf olsun torba dolsun
yaklaşımları Zorluoğlu’nu yıpratmaz aksine daha da güçlendirir. Kendi deyimi
ile köşe bucakta konuşanlar beğense de beğenmese de önümüzdeki dönemde de
Zorluoğlu ile AK Parti devam der.
***
BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLUNMAZ
Bundan tam 30 yıl önce kalleşçe saldırı sonucu öldürülen
Uğur Mumcu’nun sözlerinden yola çıkarak bir değerlendirme yapalım. Öncelikle
Mumcu’nun "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz" Sözlerini
hatırlatmak isterim. Bilgi sahibi olmayan cahil kalmaya mahkum olduğunu hepimiz
biliriz. Cehaletinde bir toplumun başına ne işler açtığına da hep birlikte
şahit olmuşuzdur.
Mumcu’nun, "Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30
sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar" sözleri ile
"İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam
enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay
olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler
planlıyor?” İfadelerini okuduğumda FETÖ cemaatine giren çocukların general olup
15 Temmuz’da hain kalkışmanın altına imza atmadılar mı? Ve… aydınları demir parmaklıklar
arkasında adeta ölüme mahkum etme anlayışını hayata geçirmediler mi?
Hala akıllanmadık, pırıl pırıl evlatlarımızı cemaat ve
tarikatların kucağına atan anlayıştan bir türlü vazgeçilmiş değil. Sapıklıktan
tutunda tacize varana kadar yaşanan her türlü rezillik bugün tarikat ve
cemaatlerin değirmenine su taşıyanların yüzlerini kızartmıyor mu?
Gelin Mumcu’nun Atatürk’ün dinin gerçek yerine oturtulması
ve Allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması için laikliği
getirdiğini ifade ettiği sözlerinin ışığında, "Gerçekte vicdan özgürlüğü,
gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir. Çünkü anti-laik toplumda dince
kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. Ya da
Türkiye'de olduğu gibi Arap sermayesi tarafından Türkiye'de kurulan banka
sistemlerinde olduğu gibi mali çıkarlar açısından sömürülür. Bu bir sömürüdür.
Mustafa Kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, Allah ile kul arasında bir
kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. İngiliz
emperyalizminin, Arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı
olmaması için” şeklindeki değerlendirmesinin günümüzde ülkemize Arap
sermayesinin aktığını görünce ne kadar haklı olduğunu anlıyoruz.
Ülkesinin evlatlarını cemaat ve tarikatlara, yargısının,
Milli Eğitimin içine bunların ellerini sokmasına izin veren yada göz yumanların
vatan, millet, Sakarya, ırk ve bayrak laflarını etmesini Mumcu’nun yaptığı,
"Milliyetçilik, 'vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak' edebiyatı
mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam
bağımsızlık mıdır? Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, 'vatan, millet,
bayrak' edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için
kullanıp aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal
çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?" tespiti
ile iyi analiz etmek gerek.
Uzun lafın kısası ülke ve millet olarak Mumcu’nun yıllar
önce dikkat çektiği konuları bugün yaşıyoruz. İşte bu nedenle onun, "Ben
Atatürkçüyüm. Ben, cumhuriyetçiyim. Ben lâikim. Ben antiemperyalistim. Ben tam
bağımsız Türkiye'den yanayım. Ben insan hakları savunucuyum. Ben, terörün
karşısındayım. Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların
düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu
yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni
aşacaklar doğacaktır" sözlerini hatırlatarak herkesin önce bilgi sahibi
olup fikir sahibi olmasını öneriyorum.
***
ÇIĞ’DAN DERS GİBİ SÖZLER
Sümerolog, bilim insanı tarihçi Muazez İlmiye Çığ,
"Hepinizden tek beklentim var: Yaşınız kaç olursa olsun, okumaktan ve
yorumlamaktan vazgeçmeyin. Ne, neden olmuş, fikir edinin. Ne olursa olsun iyi
düşünmekten feragat etmeyin. Koşullar sizi yoruyor, biliyorum. Yine de ölüm
hariç her şartta, sizi mutlu edecek detayların gizli olduğunu bilin. Ve asla
kin beslemeyin” demiş. Peki siz ne yapıyorsunuz? Bir düşünün.
***
DÖRT İNSANDAN UZAK DURULMALI
1-İyiliği inkar edecek kadar nankör olan insandan, 2-Doğruyu göremeyecek kadar kör olan insandan, 3-Yanlışı savunacak kadar cahil olan insandan, 4- İnsanların acısından ve çaresizliğinden zevk duyan insanlardın.
***
BAK DOSTUM
Cahil ile dost olma, ilim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez,
üzülürsün. Saygısızla dost olma, usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez
üzülürsün. Aç gözlü ile dost olma, ikram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez
üzülürsün. (Şeyh Edebali)