“Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra” dedi Alex, “çok zor
günler geçirdik. Küba’ya en büyük desteği onlar veriyordu. Ciddi bir yokluk
oldu. Bu gördüğün meyve ağaçlarının hepsi kent parklarına o zaman dikildi. Hem
o dönemde, hem de sonrasında insanlar bolca gıda almış oldular.” Havana’nın en
büyük kent parkı, Havana’nın kurtuluşu olmuştu.
New York’un olduğu kadar tüm dünyanın da en önemli dönüşüm
örneklerinden birini, High Line’ı dolaşıyorduk. Bir tren üst geçidi kent
parkına dönüşmüş ve caddenin 8-10 metre üzerinde yeşil bir koridor oluşmuştu.
High Line gönüllülerinin lideriyle sohbet ediyorduk. “Burası” dedi, “ekolojik
olarak çok önemli bir park. Ancak daha önemlisi, olası bir tsunamide Hudson
Nehri taşarsa, insanların kaçış yeri olacak bir acil durum toplanma alanı.
Yüksek bir sığınak.” Bir kent parkı, olası bir kriz anında New York’un kurtuluşu
olacak biçimde tasarlanmıştı.
Japonya’nın kent içinde gezen geyikleriyle meşhur Nara
kentinden, uzun bir tren yolculuğu ile geldiğimiz küçük kasaba beni şok
etmişti. Dünyanın en önemli açık alan tasarımlarından birini, Murou Sanat
Ormanını arıyordum ama etrafta tek bir insan yoktu. İki binli yıllara gireli
neredeyse yirmi sene olmuştu ve bulunduğum yerde telefon bile çekmiyordu.
Yaklaşık yirmi milyon dolara mal olduğu söylenen bu alan, bu kadar kimsesiz bir
yere yapılmış olabilir miydi? Yanlış bir yere gidiyor olabilir miydim? Trenden
sonra bindiğim otobüs beni kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde indirmiş, incecik
bir yoldan yukarıya doğru 3-4 km tırmanmam gerektiğini söylemişti. Yarım saat
kadar sonra alanın kapısını görünce şok olmuş, böyle çarpıcı bir eserin ve
büyük bir yatırımın nasıl olup da dağın başındaki bir köyün hiç kimsenin
yaşamadığı bir yerine yapılabildiğini sormuştum. “Burası” demişti görevli
“Japonya’nın kırsal kesimdeki halkına köylerini terk etmemelerini, yaşadıkları
yerlerin ve onların çok değerli olduklarını anlatmak için yapılmış, sosyolojik
olarak da ciddi başarılar sağlamış bir projedir. Bu konuda harcadığımız para,
bize sağladığı sosyolojik ve ekonomik kazancın yanında çok küçük bir meblağ.”
Bir peyzaj tasarımı, ülkede kırdan kente göçü yavaşlatmış ve tarımsal üretimi
artırmıştı.
Bunlar gibi onlarca, hatta yüzlerce örnek verebilirim ama
gerek var mı emin değilim. Kentler güzel olmaları için değil, doğru olmaları
için tasarlanırlar. Çünkü güzellik yaşadığımız hayatların bizde bıraktığı
izlerle şekillenir ve değişkendir. Oysa doğru, bilimsel bilgi ışığıyla
aydınlanır ve doğrunun aynı zamanda güzel olmaması için sebep yoktur. Bir
kentsel tasarım fotoğrafının altına “güzel” yazmak, bir uçağın lezzetli olması
kadar anlamlıdır. Uçak önce uçmalıdır. Sonra lezzetli, güzel kokulu, kadife
dokulu olmasında bir mahsur yoktur. Kentsel tasarım projeleri ve dolayısıyla
kentler, önce doğru olmak zorundadırlar. Yanlış ya da en azından doğruluğu test
edilmemiş projenin güzelliği, yanlış yöne doğru giden trenin içinde doğru yöne
doğru koşmaya benzer. Kentlerde güzel, düşmanımızdır. Sinekkapan bitkisine
doğru yönelen sineğin bu son yolculuğa olan motivasyonu da konacağı çiçeğin
güzel olmasıdır. Önemli olan “doğru ve güzel” olanı bulmaktır. HD video oynatan
buzdolabına bir itirazımız yok ama buzdolabı önce soğutmalıdır. Hem
yöneticiler, hem de kent sakinleri yaşadıkları çevreye bu gözle baksınlar
lütfen.