Çocukluğum, aralarında ilişki kurmakta zorlandığım yağmur ve
onun sebep olduğu sele camdan bakan komşu kızının konu olduğu o meşhur şarkı
ile geçti. Şu an üzerinden Tanjant yolu geçtiği için yerinde yeller esen
cumbalı ahşap bir evin penceresinden baktığım yağmur, nasıl oluyordu da
kültürümüze bu kadar işleyen, çocuk şarkılarında kendine yer bulan sele neden
oluyordu? Dahası, niçin komşu kızı da dahil olmak üzere herkes bunu
seyrediyordu?
Bilimsel literatür seli farklı biçimlerde ele alsa da, genel
anlamda beş farklı sel tipinden söz edilmekte. Bu sellerin birçoğu büyük ölçüde
önlenebilecek özellikler taşırken, bazıları için yapılabilecek şey maalesef
sadece zararı mümkün olduğunca aza indirmeye çalışmak ve beklemek. Bu sel
türleri arasında bizim en sık karşı karşıya kaldığımız türlerden biri ve
dünyadaki en öldürücü sel türü ise genellikle 3-6 saat arasında süren yoğun
yağışa bağlı olarak oluşan yüzey akışı selleri.
Normal koşullarda bitki örtüsü ile kaplı alanlarda, yağmur
damlalarının önce yapraklara ve dallara vurarak yavaşlaması ve parçalanması
sağlanır. Enerjisini büyük ölçüde kaybeden bu su kütlesi toprağın alt
tabakalarındaki su yataklarına doğru süzülerek dünyanın bir yerlerinde bize
“kaynak suyu” olur. Oysa son iki yüz yıldan itibaren hızla genişleyen kentler,
bu doğal alanlar üzerinde ciddi bir baskı oluşturmakta ve yaprak ile dallara
çarparak yavaşlaması ve parçalanması gereken yağmur damlaları yollara,
çatılara, meydanlara çarparak buralarda birikmekteler. Biriken bu sular yüzey
akışına geçtiği için yer altına ulaşamamakta; böylece hem heba olmakta, hem
kirlenmekte hem de ciddi zararlara yol açmaktalar. Peki, bu durumun çaresi yok
mu? Sıfıra indirmek çok kolay değil. Ama mücadele etmek ve azaltmak son derece
mümkün. Biraz ilgi, biraz susuzlukla imtihan şartları üzerine düşünmek ve
elbette biraz sorumluluk duygusu lazım! Mesela, özelikle bol yağış alan
kentlerde, her mahallede farklı ölçeklerde birçok yağmur suyu yutağı, yani yağmur
bahçesi niye yapılmaz? Maliyeti bedavadan biraz pahalı olan bu ekolojik
yaklaşımları niçin peyzaj projelerinde göremiyoruz? Sorun bunların
yapılabilmesi için gerekli teknik bilgi ve donanımsa, hazırlanan projeler hangi
kriterlere göre seçiliyor, denetleniyor ve kalite kontrolünden geçiriliyor?
Bu kişiler dünyadaki gelişmeleri yeterince yakından takip
ediyorlar mı? Ülkemizde yağmur suyunu toplamakla ilgili mevzuat hareketleri yok
değil ama henüz çok yeni. Peki, yeşil çatı gibi; sulamada kullanıldığında olumlu
etkisinin çok büyük olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış gri su (ev kaynaklı
tuvalet harici tüm atık sular) biriktirme gibi ekonomik ve ekolojik katkısı
yüksek konularda bir teşvik, destek, yol gösterme çabası var mı? Ülkeye
ekonomik ve ekolojik katkısı bu kadar büyükken, niye yağmur suyunu toplayana,
yeşil çatı yapana mesela daha ucuz su sağlamıyoruz ya da vergi kolaylıkları
getirmiyoruz? Niye peyzaj projelerinde yağmur bahçeleri, arı ve kelebek
otelleri, karbon yutak tasarımları yok? Doğru fikirler, vizyoner yaklaşımlar,
bilimsel gerçeklerle kendimize can ve mal kaybı olmayan, parlak ve güvenli bir
yol çizmek istiyor muyuz? Yoksa komşu kızı, devrin ihtiyaçlarına karşılık
veremeyen ve bilimsel bilgiden uzak yaklaşımlara camdan bakıp şarkı söylemeye
devam mı edecek? Güzel ülkemiz bizden daha hassas kentleşme yaklaşımları
bekliyor.