Bir asrı geçmiş tapumuz, toplumun bir bölümü tarafından
isafsızca kötülenmeye çalışılmaktadır. Dün tartışanlar, yüce ulusumuzun başka
bir devletim mandası olmasını isteyenlerdi. Bugün olumsuz göstermeye çalışanlar
ise onların torunlarıdır.
İyisiyle kötüsüyle 600 yıl, bu topraklarda Osmanlı soyu
saltanat sürmüş. Ülkeleri kendine bağlamış, onlardan vergiler toplamış ve
yaşamını sürdürmüş. Buna, tarih bilen herkes evet der. Tamam da 1914-1923
yılları arasına baktığımızda bu koskoca devletten eser var mı? İstanbul beş
yıldan beri İngilizlerin elinde. Sevr’e göre Anadolu toprakları pay edilmiş.
İşte Mustafa Kemal’in liderliğinde bir ulus şahlandı ve
işgal edilen ülkemizi ve bu arada İstanbul’umuzu işgalcilerden kurtardı. Yani
İstanbul, elimizden alınan bu başkent, yeniden bizim oldu. Bu yazdıklarımda
eksiklik var mı? Ayasofya Kilisesi 1918-1923 tarihlerinde elbette ki
İngilizlerin ibadet yeriydi. Lozan Antlaşması ile yine TC Devleti’nin tapulu
mülkü oldu.
Kılıç kuşanan ve Yeniçeri elbisesi giyen beylere sormak
lazım, neye özeniyorsunuz? Bu geçmişe özentiyse özel olarak özenebilirsiniz
buna kimsenin diyeceği yok. Kışkırtıcılık, başkalarına yaranmak için bu eyleme
girişmişseniz oturduğunuz koltuğu bırakacaksınız. Ne yaparsanız yapınız tarihi
geri çeviremezsiniz. Bu ülkenin, bu ulusun liderini yok sayamazsınız.
Lozan’ı hezimet
olarak gösteren insanlara fazla şaşırmamak gerekir. Çünkü bu insanların
dedeleri, Kurtuluş Savaşı’na karşı oldukları biliniyor. Hatta içlerinden
bazıları “Keşke Yunan kazansaydı” diyecek kadar düşmanca niyet besleyenleri
günümüzde de yaşıyoruz. Bu toplum, bir taraftan Kurtuluş Savaşı mücadelesini
veriyordu bir taraftan da bu mandacı yabancı ajanlarla ve onların
kışkırtıcıları ile uğraşıyordu. O gün olduğu gibi bugün de cumhuriyetimize,
ulusumuza düşmanlık yapan insanlar vardır ve olacaktır da.
Lozan’ı hezimet gösterenlerin ya tarih bilgileri yok veya
saptırıyorlar. Mondros Ateşkes Antlaşmasını bir gözden geçirsinler Allah
Aşkına. Adamlar ordularımızı dağıtmışlar, silahlarımızı almışlar, ekonomimize
el koymuşlardı. Ya peşinden gelen Sevr Antlaşması’na ne demeli? Ülkemiz işgal
edilmiş. Kalelerimize girilmiş. Namus kavramı ayaklar altına alınmış. Ulus diye
bir kavram kalmamıştı ortalıkta. Bu şartlardaki bir ulusun zaferini hezimet olarak
göstermeye kalkarsanız inanın Sevr’de almak isteyip de alamayanların
ekmeklerine yağ sürmüş olursunuz.
Kurtuluş Savaşı'nda kazanılan zafer sonrası, Türkiye’nin
tapusu 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya,
Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri
tarafından, Leman gölü kıyısında imzalanmıştır.
Aslında “Türkiye’nin Tapusu” adını Rahmetli Prof. Haydar Baş koymuştu. Ben
de o ismi benimsedim.
Peki, Lozan Antlaşması nedir, Lozan süreci nasıl yaşanmıştır
ve Lozan'ın koşulları nelerdir? Bu soruları irdelemeden bu anlaşmayı
anlayamayız ve bazılarına da anlatamayız.
TBMM Hükümeti, Lozan Konferansı'na Misak-ı Milliyi gerçekleştirmeyi,
Türkiye'de bir Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları
kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları (Batı Trakya, Ege
adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı) çözmeyi ve Türkiye ile Avrupa
devletleri arasındaki sorunları (ekonomik, siyasal, hukuksal) olumsuzlukları
kaldırmayı amaçlamıştır. Ermeni yurdu ve kapitülasyonlar hakkında anlaşma
sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır. Ve Konferans kesilmiş. Ama
ikinci kez toplanan Lozan Konferansı’nda bizim isteklerimizin çoğu kabul
edilmiştir.
Bağımsız devlet kurmak, özgür bir toplum
yaratmak için canlarını, kanlarını veren o kahramanları şükranla anıyorum.