Okullar açıldı. Çocuklarımız okullarına koştular.
Milyonlarca öğrencimiz, tatlı bir
heyecan yaşıyor. Elbette ki öğrencilerimiz kadar velilerimiz, öğretmenlerimiz
de heyecanla güne başladılar. Geleceğimiz olan öğrencilerimizi ve onlara ışık
saçan değerli öğretmenlerimizi, yeni öğretim yılının başlaması nedeniyle
kutluyor başarılar diliyorum.
Ülkemizde oldum olası öğretmenler arasında ikilik
yaratılmıştır. İlkokullarda; Köy Enstitüsü mezunu ile Öğretmen Okulu mezunu
arasında bölünme oldu. Ortaokullarda Eğitim Enstitüsü mezunu ile kısa dönem
mezunları arasında ayırım devam etti. Liselerde Yüksek Öğretmen Okulu ile
Fakülte mezunları arasında eğitim bilgisi açısından sürtüşme yaşandı. İslam
Enstitüsü ile İlahiyat Fakültesi mezunları arasında da ayrım yok değildi. Ama bu ayırımlar, eğitim-öğretim açısından olumsuzluk
yaratmamıştır.
Şimdi ise okuyoruz ve öğretmen arkadaşları dinliyoruz ki yen
bir bölünme, yeni bir ayırımla karşı karşıyayız. Bu bölünme, öğrenciyi ve
veliyi de ilgilendirmektedir. Öğretmene, sözüm ona, unvan verilmek isteniyor ki
bu bölünme, öğretmenler arasında derin yaralar açacağa benziyor. “Öğretmen”adı,
bundan daha güzel, bundan daha onurlandırıcı bir ad, eğitim- öğretimle
ilgilenen insana verilemez. Başöğretmen veya uzman öğretmen adları sınıfa giren
ve öğrenci karşısındaki bireye ne kazandıracaktır Allah aşkına ? Öğretmenin alan
bilgisi mi artacaktır? Oturması-kalkması, giyim-kuşamı mı daha iyiye daha
güzele gidecektir? Yoksa o öğretmen daha çok kitap okuyacak ve diksiyonunu mu
düzeltecektir?
Gördük ki son zamanlarda yapılan tüm sınavlar, kendi adamını
öne çıkarma amaçlı olmuştur. Yıllarını eğitime vermiş başarılı öğretmenlerim
geri plana itilecek ve siyasi açıdan iktidara yakın olanlar ön plana
geçirilecektir. Dolayısıyla öğretmenler küstürülecek ve eğitime katkısı
azalacaktır.
Velilerimiz, haklı olarak, çocuğunu uzman veya başöğretmenin
okutmasını isteyecektir. Çünkü veli, o öğretmenin daha başarılı olduğunu
düşünecektir.
Eski bir eğitimci olarak diyorum ki, bırakalım suni
yaklaşımları da öğretmenin ekonomik yönünü düzeltelim. Günlük gazete, haftalık
dergi, en az ayda bir kitap okumasını sağlayıcı olanaklar sağlayalım.
Öğretmenin görgüsünü, bilgisini artırıcı eylemlerde bulanalım. Kara tahta
başında alan bilgisi yeterli öğretmen yetiştirmek yetmez, onu; aydın, çağa
uygun, ülkesini ve ulusunu çağdaş uluslar düzeyine hatta çağdaş uluslar
düzeyinin üstüne çıkaracak nesiller yetiştirmesini sağlayıcı eğitim ve
olanaklar sağlayalım.
Giyimi ile kültürü ile karakteriyle öğrenciye, veliye ve
topluma örnek insandır öğretmen. Yandaş öğretmenlere daha fazla para ödemek
için aranan formülleri bırakalım da gerçek öğretmenlere önem verelim; velinin,
öğrencinin kafasını karıştırmayalım.
Bir öğretmen olarak hep savunmuşumdur. Eğitimin temelini öğretmen oluşturur. Bir
ülkenin huzurunda da temel taş yine öğretmendir. Öğretmenlerimiz ve okul yöneticilerimiz
sınıflarına ve okullarına gelen çocuklarımıza ve gençlerimize kendi çocukları
gibi bakmalıdırlar. Öğretmenlerimizin ve
yöneticilerin, özgür, kişilikli olması ülke çıkarınadır. Yasalarla,
yönetmeliklerle öğretmenlik kıskaç içine alınırsa, kişilikli ve doğruyu,
yanlışı tartışan nesiller yetiştirilemez. Onun için öğretmenlerin özlük
haklarını geliştirmek devletin özellikle MEB’inin temel görevi olmalıdır.
Zorunlu eğitim, yani 12 yıllık kesintisiz eğitimin
takipçisi, elbette ki okul yöneticileri, o öğrenciyi okutan öğretmenin
görevidir. Gelişmiş ülkelerde okullar, öğretime zamanında hazırlanır. O
ülkelerde öğretmenler alan bilgilerini yenilerler. Kanun, tüzük ve pedagojik
bilgiler edinirler ve bunun ötesinde öğretmenler verilen seminerlerle motive
edilirler ve ilk günden derse başlarlar.
Ülkemizin ekonomik çıkmazda olduğu bu dönemde,
öğrencilerimize başarılar, öğretmen dostlarımıza da kolay gelsin diyorum.