Evet, tarım ülkesi olamadık. Daha doğrusu, ne sanayi ne
de tarım ülkesi olabildik. Başkalarına
güvenerek tarım alanlarımız, boş bırakıldı. Devlet, köylü ile yarıştı. İnsanlarımız, köylerinden, arazilerinden
koparıldı, şehirlere göç ettirildi. Şehirlerimizde kocaman varoş yerleşim
alanları oluşturuldu.”Köyden indim şehre, şaşırdım birden bire,” öz sözümüzde
olduğu gibi şehirlere göç ettirdiğimiz insanlarımız ne şehirli olabildi ne de
köylü kalabildiler.
“Elden gelen övün
olmaz; o da vaktinde bulunmaz.” Özlü sözümüz tam bugünün Türkiye’sini
belirliyor. Konya Ovası’nı, Malatya Ovası’nı, Harran Ovalarını ve orada yaşayan
çiftçileri kenara itip dışarıdan buğday almaya kalkışırsak, bugünkü olumsuzluğu
da elbette ki yaşayacaktık ve yaşıyoruz.
Ukrayna, savaş nedeniyle kendi derdine düşmüş, Rusya,
ülkelerin yaptırım uygulaması nedeniyle o da kendi vatandaşının gereksinimini
karşılama hesapları yapıyor. Doğal
olarak buğday ederi çok artmış durumda. “Elin atına binen tez iner,” biz de
kaldık boşlukta. Yabancıların tarım ürünlerine güvenirsek elbette bu duruma
düşeriz. Trakya bölgemiz, tarım ürünleri
özellikle ayçiçeği üretiminde oldukça olumlu topraklara ve iklime sahiptir. Ama
görüyoruz ki ayçiçeği yağının Ukrayna’dan alımı durmuş bu nedenle vatandaşlar
marketlerin önünde kuyruk oluşturuyorlar. Doğal olarak da fiyatlar almış başını
gidiyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, ulusumuzu başkalarına muhtaç etmemek
ve olumsuzlukları önlemek için ekmek karneye bağlanmıştı. Bu yaklaşım, doğruydu
ve yerindeydi. Ama yıllarca siyasiler tarafından istismar edildi. Şurada iki ulus, savaşıyor diye ülkemizdeki
olumsuzlukları görünce geçmişi eleştirenler acaba utanmıyorlar mı? İkinci Dünya
Savaşı döneminde ekmek, karneye
bağlamıştır ama ne çocuklarımız babasız ne kadınlarımız kocasız kalmışlardır.
Bu, büyük bir siyasi başarının sonucu iken bu yaklaşımı, eleştirenler şimdi
ne diyorlar acaba? Topraklarımız, daha doğrusu yer altı ve yerüstü
zenginliklerimiz, oldukça fazla iken beceriksizliğimiz nedeniyle el kapılarına
muhtaç duruma getirilmemizi içime sindiremiyorum. 50-60 yıl gerilere gidiyorum.
Tarlalarımızı, buğday başaklarının süslediğini, çayırlarımızı renk renk
çiçeklerin, yeşilliklerin gözümüze, yüreğimize hoşluk verdiğini anımsıyor
ve özlüyorum. Bostanımızda mis gibi kokan
domatesimizi, yemyeşil biberlerimizi, ayrı bir tadı olan patateslerimizi
özlüyorum. Topraklar aynı, iklim, aynı fakat tarlalarda buğday yok, bostanlarda
sebze yok, ağaçlarda meyve de yok. Ben ot kokusu ile ben toprak kokusu ile ben
sap-saman kokusu ile büyüdüm. Ben akşam karanlığına doğru çobanın yönetiminde
yüzlerce koyunun, ineğin köye gelişini gördüm ve mutlu oldum. Ya şimdi?
Meralar, çayırlar, tarlalar ve ahırlar bomboş. Şair diyor ya “Yavru gitmiş,
ıssız kalmış otağı” diye. İnsanlar çekip gitmişler köylerimizden. Köylerimizi
bir ıssızlık, bir gariplik kaplamış. O verimli tarlalar, çayır olmuş. Armutlar
elmalar yerlere dökülüp çürüyor. Ama şehre göç eden o insanlarımız, evlerine
bir kilo elma, armut alıp götüremiyor. Bundan elli yıl önce öküz ve insan gücüyle
yapılan tarım, bugün gelişen teknoloji ve makine gücüyle işlevini daha verimli
ve daha çabuk yapılmaktadır. Ama gelişmekte olan ülkelerde tüm teknolojik
olanaklara karşın, tarımda artış olmamıştır. Elbette ki bu oluşumda gelişmiş
ülkelerin etkisi azımsanmayacak kadar fazladır.
Dünyaya baktığımızda tarım açısından sıkıntı çeken
ülkelerin topraklarının tarıma uygun olduğu görülmektedir. Buna kendi ülkemizi
örnek gösterebiliriz. Bir Konya Ovası, Bir Çarşamba ovası bile ülkemizin tüm
gereksinimlerini karşılayacak verimliliktedir. Ama devlet çiftçiye gereken
yardımı sağlamıyor ve üretimini artırıcı kaynaklar yaratılmıyor. Karadeniz
Bölgesi’nde fındığı, çayı, İç Anadolu’da buğdayı, baklagilleri, Ege’de zeytini,
inciri, Akdeniz ‘de narinciye ürünlerini, Doğu Anadolu’da hayvancılığın
geliştirilmesini sağlayamazsak ve köylüyü çiftçiyi aracıya tefeciye teslim
edersek biz çok daha soğan, patates, ayçiçeği yağı hatta ekmek kuyruğunda
sıramızı bekleriz. Yanlış politikalar nedeniyle tarım kesimine verilen
desteklerin kaldırılması, hatta ürettiğimiz ürünlere sınırlama getirilmesi,
bizi dışarıya bağımlı kıldı. Düne kadar tarım ürünlerinde, kendi kendimize
yeterli olan ülkemiz, buğdayını, samanını, şimdi de soğanını ayçiçeği yağını
dışarıdan ithal eden ülke olduk. Kendi çiftçimizi, gelişmiş ülkeler adına
açlığa mahkûm ettik. Merak ediyorum, siz ne diyorsunuz?