İnanın bana çok enteresan ülkedir
bizim ülkemiz...
Öyle saçma sapan dengesiz ve
komik işler olur ki şaşırırsın! Doçent, profesör koca koca akademisyenlerin bir
ilkokul mezunu karşısında el pençe divan durduklarına ve itaat ettiklerine,
hatta ve hatta ondan icazet almaya çalışanlara tanık oluruz.
Bakanların ve milletvekillerinin şıh ve
tarikat liderlerinin sandalyenin dibinde bağdaş kurup oturdukları ve ellerini
dizlerinin üzerine koyarak ondan keramet bekledikleri ülkedir Türkiye.
Üniversite mezununun simit
sattığı ve garsonluk yaptığı, ilkokul mezununun ise profesörlere konferans
verdiği bir ülkedir Türkiye.
Anadolu’dan İstanbul’a gelip parklarda yatıp
simit satıp günlük işlerde çalışanların 5-10 sene sonra Türkiye’nin en zengini
oldukları bir ülkedir Türkiye.
Daha Müslüman ve daha ahlaklı
olmak için açılan imam hatip okullarına fakir fukaranın ve köylülerin çocukları
gönderilirken ülkeyi yönetenlerin çocukları ve torunlarının Amerikan
kolejlerinde okutulduğu bir ülkedir Türkiye.
Ama yine de her ülke gibi
iyisiyle kötüsüyle, alçağıyla yiğidiyle, zenginiyle fakiriyle güzel bir ülkedir
Türkiye.
Kendisine emanet edilen
toprakların dünyanın en zengin toprakları olduğu halde emperyalizmin yerel
işbirlikçileri eliyle yoksullaştırılan ama donanımlı insan kaynağıyla bu
yoksulluğu aşması işten bile olmayacak bir ülkedir Türkiye.
Kısacası elifi görse mertek
sanacak kapıkullarıyla değil, örgütlenen halkıyla birlikte yönetildiğinde o
kanayan yaralarını hızla saracak ve büyüyecek bir ülkedir Türkiye.
Ve betonla, asfaltla, ormanların
içine hançer gibi sokulmuş zehir saçan termik santralleriyle, otel yeri açmak
için acımasız doğa katliamıyla değil, dayanışan, direnen, insan gibi yaşamayı
talep ve elde eden halkıyla kalkınacak bir ülke Türkiye.
Tarif etmiş olduğumuz Türkiye’de
yaşayan Türkün tanımını merhum uğur Mumcu’nun tanımıyla yaparsak; “İsviçre
Medeni Kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman
ceza muhakemesi usulüne göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare
edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.
Ne kadar karışık değil mi?
Bir o kadar da renkli olsa gerek…
Ne yapalım bizim ülkemiz,
Her şeye rağmen ülkemizi çok
seviyoruz.
ANLAYANA!
Tilkinin kuyruğu kayaya sıkışmış
ve kurtulmak için kuyruğunu kesmek zorunda kalmış.
Daha sonra bir başka tilki onu
gördüğünde “Kuyruğunu neden kestin?” diye sormuş.
Kuyruğu kesik olan; “Böyle kendimi
çok mutlu hissediyorum, şimdi o kadar mutluyum ki adeta sevincimden havalara
uçuyorum” demiş.
Bunun üzerine diğer tilki de
kuyruğunu kesmiş.
Fakat mutluluk yerine şiddetli
bir acı çekmiş. Hemen tilkiye gelip; “Neden bana yalan söyledin? Canım çok acıdı”
demiş. Tilki; “Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen onlar asla
kuyruklarını kesmez ve bizimle dalga geçerler” demiş.
Bu iki tilki diğer tilkilere
yaşadıkları mutluluğu anlatmışlar.
Böylece tilkilerin çoğu
kuyruklarını kesmiş.
Çoğunluk onlara geçince bu sefer
de kuyruğu olanlarla dalga geçip onlara eziyet etmeye başlamışlar.
İşte böyle:
Önce toplumu bozup
farklılaştırırız, sonra da birbirine düşman ederiz.
Kıssadan hisse;
SONUÇ: Bir toplumda bozulmalar
artınca bozuk insanlar iyi insanları ayıplarlar ve onlarla dalga geçerler.