Sosyal medyanın
gücü göz ardı edilemez durumda… Yaşamımıza öyle bir girdi
ki, alışverişten banka işlemlerine kadar her şeyi internet üzerinden
yapıyoruz… Aile ve sosyal hayatımız bile internetle şekilleniyor. Yetişkinler
internetle bu kadar iç içeyken çocuklarımızın internetten uzak kalmasını
bekleyebilir miyiz? Unicef'in 2018 yılında yaptığı bir açıklamaya
göre her yarım saniyede bir çocuk internetle tanışıyor ve çevrim içi yaşamın risklerine
maruz kalıyor.
Çocukların sosyal medya kullanımında,
ebeveynlere büyük sorumluluklar düşüyor.
Çocuğun gün
içerisinde 3 saatten fazla olmamak kaydıyla interneti yararlı bir şekilde
kullanması, gelişimine elbette katkı sağlar. Kullandığı internet sayesinde
okulda öğrendiği bilgiyi pekiştirebilir ve üzerinde araştırmalar yapabilir…
Bir sosyal ve dijital kimliğinin olması sosyal öz güvenini
artırabilir.
İnternette kalma sürelerinin uzaması ise çocuklarda, dikkat dağınıklığını arttırırken, algı düzeylerinde düşüş
gösterebilir, gerçek hayatla, sosyal
medya arasında sıkışıp kalmalarına, sorumluluktan uzaklaşmalarına ve içe
kapanmalarına neden olabilir.
Sınır koyamadığımız noktada sosyal medya çocuklarımızı daha fazla
esir alarak, bağımlılıklarını artırıyor… Cep telefonuna ve sosyal medyaya
bağımlı çocuklar vakitlerini verimsiz harcarken, yaşlarına uygun olmayan
içeriklere maruz kalabiliyor.
Sosyal medya ile
gerçek hayat arasındaki bağı tam kuramayan çocuklar zamanla, dış dünyayla ve
arkadaşlarıyla iletişim içinde olamıyor.
Psikologlar, “internetle beraber çocukların zararlı
içeriklere ve kişilere ulaşması oldukça kolaylaştı. Bu zararlı içeriklerden
dolayı sağlıksız bilgiler edinme, duygu durumda değişiklikler, güvenlik
problemleri, istismara uğrama gibi tehlikelere açık durumda kalıyorlar.” uyarısında
bulunuyor.
Ebeveynlerin çocukları hakkında çeşitli bilgi ve resimleri
sosyal medyada yayınlamaları da düşüncesizce yapılan hatalar arasında.
Sosyal medya aracılığıyla yaptığımız yayınlar yüzünden, çocuklarımızın
özel hayatı erişime açık hale gelmiş durumda. Çocukların en özel
fotoğraflarını ve bilgilerini açık bir şekilde paylaşmak, dijital ayak izi
oluşturulmasına yol açmakta. Bu iz çocuklarımıza açık tehdit oluştururken,
devamında da daha vahim sorunlar ortaya çıkabiliyor.
Sonuç olarak; Elimizdeki akıllı telefonların, tabletlerin ve
bilgisayarların günlük hayatımızdaki yeri büyüdükçe, çocuklarımıza ayıracağımız
zaman küçülüyor.
Çocuklarımızın sosyal medya bağımlısı ve sanal kişiliklere
dönüşmesinin önüne geçmek için uzmanlar, “ebeveynlerin
dijital okuryazarlık kazanmalarını; çocuğu teknolojik araçlarla
denetlemelerini, bilinçlendirmeleri, risklerden korumaları, kısacası; çocuklarımızla
daha fazla zaman geçirmemizi öneriyor.
“Anne babaların çocuklarıyla sohbet ederek, gazete, kitap veya
dergi okuyarak, kendi günlük hayatlarından bahsederek geçirdikleri zamana,
kaliteli zaman diyoruz.
Aileleriyle “kaliteli” zaman geçiren çocukların çok daha mutlu,
başarılı ve özgüvenli olduğuna dikkat çekiliyor.” (Bu arada, oyuncaklarıyla oynayan çocuğun yanında oturup
e-postalara bakmak, sosyal medyayı takip etmek, gündelik işleri yapmak onlarla
vakit geçirdiğiniz anlamına gelmiyor.)
Söz konusu
çocuklarımızsa eğer, bütün dikkatimizi onlara vermeliyiz.
Burada ki en önemli nokta karşılıklı iletişim ve etkileşimin
yaşandığı zamanların yaratılmasıdır. Anne babalar sözüm size; çocuklarımız
güvenli alanlarda büyümeli ve gelişmeli. Çocuklarınızın güvenliğinden ve
duygusal gelişiminden ilk önce siz sorumlusunuz.