Ülkem, tarihinin en büyük deprem felaketi ile, ağır maddî,
manevî, ekonomik, sosyolojik, kültürel kayıp ve hasarlarla karşı karşıya.
Geçmiş olsun Türkiye’m. Hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara şifa
diliyorum.
Deprem felaketinin sonuçlarıyla kahrolduk.
İki gündür ülkece iyi bir dayanışma örneği vermeye
çalışıyoruz. Eksiklerimiz ve geç kalmışlıklarımızla… İkinci felaketin,
enkazları kaldıramamak, göçük altındaki insanlara ulaşamamak, mağdur
vatandaşlarımıza yetememek olduğunu gördük…
“Deprem değil binaları yapan insanlar bizi öldürüyor.” Artık, “Deprem değil, bina öldürüyor.”
gerçeğini yüksek sesle dile getirmeliyiz. Deprem doğanın gereğini yapıyor ama
insan, insanı yaşatmak için gereğini yapmıyor.
Ülkemin gündeminde her konu günlerce tartışılıyor da, depreme hazırlık, depreme dayanıklı evler
konusu üç gün tartışılmıyor.
Eğitim alanında neredeyse deprem konusu hiç yok. Sivil
toplum örgütleri ise deprem afeti yaşandıktan sonra yardım toplamak için var.
Hâlbuki sivil toplum örgütlerinin en az AFAD gönüllüleri kadar bilgili ve
donanımlı olması gerekir. Çünkü, ülkemiz deprem kuşağı üzerinde…
Bu konuda en fazla sorumluluk sahibi olması gereken, “inşaat
sektörü” deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini nedense hep unutuyor. Maalesef
unutanlara hatırlatması gereken denetleme sistemimiz ise HİÇ çalışmıyor.
Bu yaşadıklarımız, deprem yönetmeliklerine, standartlara
göre projelendirme ve uygulamada verilen taviz ve ihmaller yüzünden değil mi?
Depreme dayanıklı evler konusunda hassasiyetimizi
oluşturamadık hala. Depremden sonra kurtarma çalışmalarını dikkatlice takip
ediyor, canla başla yardım etmeye çalışıyoruz da, DEPREMDEN ÖNCE, en güvenli
yaşam alanlarımız evlerimizin ne kadar sağlam olduğuna neden bakmıyoruz?
Ülke olarak daha kaç imtihandan geçeceğiz? Daha ne kadar
canımız yanacak. Neden dersimizi almıyoruz?
Yarın deprem acısını unutur, sanki hiçbir şey olmamış gibi
yaşamaya devam ederiz. Hatta her afet sorası “Suçlulardan hesap sormalıyız,
depreme dayanıklı evler yapılmalı…” söylemlerimizi bile unuturuz. Hem ülkemizi
yönetenler açısından hem de vatandaşlar açısından.
“Deprem için hangi tedbirler alınıyor, ne gibi
iyileştirmeler yapılıyor?” diye soranlar nerede?
İşin içinde rant, para olduktan sonra, inşaat sektörü aynen
bildiği yerden devam eder. Siyaset ise her zamanki gibi “ne etliye ne sütlüye
karışmaz” oylarının peşine düşer. “İmar Barışı” ile ne yıkık binalara ruhsat
verilmedi mi?
Unutulmamalıdır ki, deprem bir doğa olayıdır ve engellemek
mümkün değildir. Yapılacak şey, gerekli önlemleri alarak vereceği zararı ve
tahribatı azaltmaya çalışmaktır.
Bunun için de depreme dayanıklı evler ve ön hazırlık hep
öncelikli gündemimiz olmalıdır.
Dilerim ki, “deprem gerçeği yeni bir depreme kadar
gündemimizden düşmez”.