Karacaoğlan demiş, Neşet Ertaş’ın sazı dile gelmiş.
“Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.”
Ayrılık ve ölümle imtihan edilmeyenimiz yoktur. Ya
yoksullukla?
Yoksulluğu sadece maddî kriterler çerçevesinde açlık
sınırının altında sürdürülen bir hayat olarak algılamamak gerekmektedir.
Yoksulluk sadece mutfağınızı ve cebinizi vurmuyor çünkü. İnsanın hayatını
anlamlı kılacak ekonomik, siyasi, kültürel ve sanatsal faaliyetlere
katılamaması, üretebilme ve değer yaratabilme gibi sosyal alanlardan
yararlanamaması, sağlıklı yaşam imkânlarından mahrum kalmasıdır yoksulluk.
Bir yerde savaş varsa, üretim yoksa işsizlik tavan yapmışsa,
çiftçi emeğinin karşılığını alamıyorsa, gelir dağılımında eşitsizlik varsa,
devlet yapısı vergi gibi kaynaklardan yeteri kadar beslenemiyorsa, o toplumda
yoksulluk kaçınılmazdır.
Dünyada en yoksul ülke olarak adlandırılan Çad, bir çok
kaynaklarına rağmen yoksulluk içindeyse bitmeyen(gerçekte küresel güçler
tarafından bitirilmeyen!) savaşlar ve iç çekişmeler yüzündendir. Tarihte
"Mutlu Arabistan" denilen Yemen, hem iklim yapısı hem de tarım
potansiyeli açısından avantajlı olduğu halde, içine düşürüldüğü iç savaş ortamı
ve silahlanmaya harcanan yüzlerce milyar dolarlar yüzünden yoksulluk çeken
diğer bir ülke. Yarın savaş bitse bile aynı yoksulluk Filistin’de de yaşanacaktır.
Sahip olduğu bütün ekonomik ve kültürel birikim ve de doğal kaynakları İsrail
tarafından heba edilmektedir.
Bir ülkede barış ve üretim ne kadar önemliyse, üretimin ve
elde edilen gelirin toplumda nasıl paylaşıldığı da aynı şekilde önemlidir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de
halkın yüzde 40’ı gelirin sadece yüzde 16,5’ini alıyor. En zengin yüzde 20’lik
grup ise gelirin yüzde 47,5’ini alıyor.
Bu skorla Türkiye, dünyada gelir dağılımının en eşitsiz
olduğu ülkeler arasında… Bu da Türkiye’de siyasî iktidarların gelir dağılımında
adaleti sağlama ve yoksullukla mücadele amacıyla uygulanan sosyal politikalara,
adil paylaşıma yeterince ağırlık vermediklerini göstermektedir.
Hâlbuki Ekonomi politikalarının nihai amacı; toplumu
oluşturan tüm bireylerin ve sınıfların ekonomik refah düzeyinin
yükseltilmesidir.
Her geçen gün daha fazla gencimizin bir kurtuluş yolu aramak
adına yurt dışına gitmesi, sosyal barışın gittikçe bozulması, marjinal
sapmaların, hırsızlık, gasp ve kapkaç olaylarının ve de umutsuz insanların
artması; hatta siyasî istikrarın bile olumsuz yönde etkilenmesi yoksulluğun
yaşanıyor olmasındandır.
Sonuç olarak; Yoksulluk sorunu sadece sosyal yardım
aracılığıyla çözülemez. Etkin bir sosyal devlet yapısı olmadan, Gelir
dağılımındaki adalet sağlanmadan, Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmadan,
İşsizlik ve enflasyonla etkin olarak mücadele edilmeden, Yerel yatırım ve
üretim alanları oluşturulmadan, Vergi yapılarında gerekli düzenlemeler
yapılmadan, PKK ve Sığınmacılar meselesi çözülmeden, Sınırlarımızda güvenlik
sağlanmadan yoksulluk ortadan kaldırılamaz.
Ahmet Hamdi Tanpınar,
“Biz bu türkülerin milletiyiz.”der.
“Türküler bizi söyler, biz türküleri...” “Ah yoksulluk, vah yoksulluk… İnsanın ömrünü yer yoksulluk!”