Merhabalar. Daha önce ki yazılarımın birçoğunda liyakat
vurgusu yapmışlığım çoktur. Çünkü liyakat bence bu ülkede en büyük sorunlardan
bir tanesi. Hiçbir vasfı olmayan, sırf onun bunun tanıdığı, sevdiği diye kamuya
hizmet etmekle mükellef makam koltuklarında oturanların vizyonsuzluğu her şeyi
mahvediyor. Liyakat yoksa vizyonda yok. O kadar net bir durum. Vizyonsuz her
proje bizi bir adım öteye taşımıyor. Sadece kamu parasını çarçur ediyor.
Şehirden örnek verecek olursak bir ilçe belediyesi turistin
sıkça ziyaret ettiği bir sokakta, sokak sağlıklaştırması yaptı. Müteahhit
parayı cebe koydu gitti. Geride kalan ve üstüne para veren esnafın başından
aşağı yağmur suları yağmaya başladı. O dönem esnafla röportaj yaptığımda
‘paramızla rezil olduk, yaptıkları iş telden tutuyor’ gibi ifadeleri sıkça
duydum.
Burada önemli olan vizyon değil, denetlenir olmak değil,
yapılan işin sağlamlığı değil, burada önemli olan sadece birilerinin güzelce
parayı kazanmasıdır. Ve öylede oldu. Bunun gibi nice örnekleri çoğaltabiliriz.
Mesela Uzungöl, mesela Ayder Yaylası hepsi vizyonsuz alt ve üst yapı hizmetleri
ile dolu. İşinin erbabı olmayanı koy başa, oda onun huyuna, suyuna gidenin
işini aşırıversin eee sonra ‘çağ atladık.’ Evet çok haklısınız vizyonsuzlukta
çağ atladınız!
İşini profesyonel yapanların cezalandırıldığı bir sistem
kurarsanız, kamu parasını har vurup harman savuranları baş tacı ederseniz,
gelene ağam gidene paşam diyene makam verirseniz değil çağ atlamak bütün
kurumların ancak içini boşaltmış olursunuz.
Gri pasaport olayını ortaya çıkartan ve yolsuzluğu deşifre
eden konsolos yardımcısı çifti; görevlerinden el çektirip cezalandırmak bu
ülkede işini hakkıyla yapanlara ‘işini menfaatler uğrunu yap, menfaatlerle ters
düşme, düşersen işsiz kalırsın’ mesajıdır.
Yani özetle diyorsunuz ki, ‘eli doluya ağam buyur de, eli
boşa ağa uyur de!’
Ona buna yalakalık yapıp, kul köle olarak makam ve sıfat
sahibi olanlar kendilerini o kadar iyi biliyor ki tek yaptıkları şey,
kendilerine yalandan uydurdukları başarı hikayelerine herkesin inanması ve
saygı duymasını istemek. Fakat saygı istenmez hak edilir ve siz asla saygı
duyulmayı hak etmiyorsunuz. Sizler de birer hırsızsınız, hak edenin koltuğunu
hak etmeyerek çaldığınız için.
Ne diyordu Halil Cibran, “Yalnızlığı istedim. Çünkü nezaketi
zayıflığın bir parçası, hoşgörüyü ödleklik, yücelmeyi böbürlenme fırsatı kabul
eden kalabalığın terbiyesizliğinden usandım.”