Yarından itibaren pandemi
yasaklarının kalkmasına rağmen Sağlık Bakanlığı’nın Covid-19 Salgın Yönetimi
Çalışma Rehberine göre gazete okuma yasağı sürecek. Bu konu ile ilgili Gazeteci
Ahmet Hakan’ın iktidara çağrısını tekrar gündeme getirmek isterim. Hakan,
hiçbir bilimsel veri, gazete ile COVID-19 arasında bağlantı kurmaya izin
vermezken, rehberi hazırlayanlar tarafından bu bağlantının kurulduğunu
belirtti.
Rehbere göre, berber, kuaför,
güzellik ve spor salonları, kahve ve kıraathaneler, çay bahçeleri, dernek
lokalleri, internet kafelerde, halı sahalarda, bilardo salonlarında gazete
bulundurma yasak. Bu verilere bakılınca salgın üzerinden gazetelere karşı yaptırım
mı uygulanıyor, ya da düşmanlık göstergesi mi yapılıyor?
Milletin haber alma özgürlüğüne
getirilen bu saçma yasağın bir an önce kaldırılması gerekir. Okurlara ulaşan
gazetelerin virüs bulaşmasına neden olduğu yönündeki bu anlayışın bu kararı
gözden geçirip hepten yok etmesi artık kaçınılmaz olmuştur.
HEPİMİZİN AKLI KARIŞTI
Öyle gelişmeler yaşanıyor ki
hangisini takip edeceğini şaşırıyor vatandaş. Söylem ve eylemler almış başını
gidiyor, ağzı olan konuşuyor, beğenmediğine ağzına geleni söyleyen mi ararsın,
kendisi için düşünmeyeni linç etmek için uğraş veren mi ararsın, siyaset
sahnesinde dün birbirine ağıza alınmayacak sözler dile getirenlerin bugün kol
kola girenleri mi ararsın. İşte bu karmaşanın herkesin aklını karıştırdığını
anlatan aşağıdaki şu sorular tam da bu karışıklığı anlatıyor:
Bir akademisyenin yazdığı makalede
başka birinin makalesini çaldığını anlarsanız rektöre bildirirsiniz, ya çalan
rektörse ne yapacaksınız?
Ya da yolda sakince yürürken biri
saldırırsa polise şikayet edersiniz, peki saldıran polisse ne yapacaksınız?
Cinsel tercihinizden ötürü “sapkın”
olmakla suçlanırsanız yetkililere bildirirsiniz; sizi sapkınlıkla suçlayan
yetkili biriyse ne yapacaksınız?
Birisi Anayasayı ihlal ederse
Anayasa Mahkemesi’ne başvurursunuz. Ya Anayasayı ihlal eden Anayasa Mahkemesi
ise ne yapacaksınız?
Yargıtay da hiç görev yapmamış
biri, Yargıtay adına Anayasa Mahkemesi’ne aday gösterilirse Yargıtay’ı ayağa
kaldırırsınız; peki aday gösteren Yargıtay üyeleriyse ne yapacaksınız?
Bütün uzmanların karşı çıkmasına
rağmen, ülkenin ekonomisini yönetenler, “enflasyonun nedeni faizdir” diyerek
ülkeyi batırıyorsa ekonomi yönetimini uyarırsınız; ya tezi savunan ekonomi
yönetimiyse ne yapacaksınız?
Salgın verileri ile ilgili
kamuoyuna sürekli yanlış bilgiler veriliyorsa Sağlık Bakanlığı’na
başvurursunuz; yanlış bilgi veren Sağlık Bakanıysa ne yapacaksınız?
Bir din adamı çıkıp “babanın öz
kızına şehvet duymasına” ilişkin fetva yazmaya kalkarsa Diyanet’e haber
verirsiniz; peki bu fetvayı yazan Diyanet görevlisi olduğu söyleniyorsa ne
yapacaksınız?
Evinize hırsız girerse otoritelere
bildirirsiniz, ülkenize hırsız girmişse ne yapacaksınız? Zor sorular değil mi?
Evet çok zor.
SAVCILAR NEREDE?
İslamî içerikli kitap ve romanları
ile tanınan yazar Emine Şenlikoğlu son dönemde gerek sosyal medya gerekse bazı
siteler aracılığıyla hem dinimize hem de Peygamber efendimize yönelik yapılan
hakaret içerikli yayınlar yapıldığına dikkat çekmiş.
Şenlikoğlu’nun düşüncelerini
beğenip beğenmeme okurların takdirindedir, ancak yaptığı çağrı göz ardı
edilmeyecek kadar önemlidir. Şenlikoğlu, “Dinimize ve Hz.Muhammed'e hakaret suç
değil mi bu ülkede? Sav. Allah'ın ( ......) dilime alamayacağım sözlerle
resmini çizdim diyen ahlaksızlardan, Muhammed usta bir yalancı p...dir diyen
şerefsizlere kadar, dış güçlerin piyonları olarak durmadan çalışanlar, bize
sinir krizi geçirtiyorlarken, bu satılmışların (Bir insan inançsızdır ama
‘İnançsızlık artsın’ diye çalışmaz, o kişi dinsizdir ama satılmış veya ajan
değildir, fakat inançsızlık artsın, diye çalışan deist ve ateistler ya casus,
ya da satılıktır. Ya iç, ya diş güçlerin piyonudurlar.) hakaretleri savcılara
hiç mi dokunmuyor? Savcı olununca inançlar rafa mı kaldırılıyor? Bu ülke
ahlaksızların cirit attığı bir ülke mi olsun, sayın savcılarımız neredeler?"
diye çağrı yapmış.
Evet, hiç kimsenin dinimize ve
peygamberimize dil uzatma hakkı yoktur, olamaz da. Şenlikoğlu’nun çağrısını
bütün savcıların duymasını ve böyle bir ahlaksızlığı kim yapıyorsa gerekli
cezayı almasını sağlamalıdır.