Emniyet mensuplarımız içinde
bulundukları sıkıntıları pek fazla seslendirmezler, çünkü onlar üstlendikleri
görevin ve sırtındaki üniformanın kutsallığını çok iyi bilirler. Her türlü
zorluğa göğüs germe adına canlarını feda ederler. Ülkeleri ve milleti için
varlarını yoklarını ortaya koyarlar. Buradan daha önce dile getirmiştim, Emniyet
Teşkilat Kanunu’nda olan bir aksaklığın ya da eksikliğin düzelmesi adına
ilgilisi, yetkili kim varsa onlardan seslerini duymasını isteyen polislerimizin
şu talebine biraz onlara karşı sevginiz varsa kulak verirsiniz… Ne diyor bu
kardeşlerimiz derseniz işte talepleri;
“Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun
Geçici-26.maddesinin ilgili fıkrasında 06/12/2019 tarihinde yapılan düzenlemede
geçen “Bu şekilde (A) grubuna geçenlerin bulundukları rütbede (A) grubu polis
amirleri için belirlenen süreden fazla çalışmış olmaları geriye yönelik olarak
herhangi bir hak doğurmaz” ibaresinin Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olması
ve aynı zamanda Emniyet Teşkilatındaki
hiyerarşik yapıya zarar verdiğinden dolayı Yüce Meclisimizce kaldırılarak,
yeniden yapılan düzenleme ile 2015 öncesindeki
lisans mezunu polis amirlerinin
24/12/2019 tarihi itibariyle değil de eşitleri gibi 27/03/2015 tarihi
itibariyle (A) grubu amir statüsüne getirilerek yaklaşık iki bin civarındaki
polis amirinin ve ailelerinin mağduriyetinin giderilmesini talep ediyoruz.”
Bu sese kulak tıkanmaz umarım. Bu
arada bu hakkın takibi sadece iktidarın değil muhalefetinde görevi. Dilerim bu
evlatlarımızın haklı talepleri karşılığını bulur ve onlar da huzur bulur.
GEÇÇEK GİTÇEK
Ülkemizin yığınla sorunu var, hepsi
çözüme kavuşmuş, dertler derman bolmuş, zamlar durmuş, vatandaş keyiften ne
yapacağını şaşırmış, gıda kuyrukları bitmiş sıra Kuvvayı Milliyeci Üsteğmen Ali
Dursun Tevetoğlu’nun torunu Tarkan’ın şarkısına geldi. Siyaset arenasında çözüm
için yetki alanlar gündemi değiştirmedeki ustalıklarına Tarkan’ın şarkısını da
alet etmekten geri kalmamış.
Tarkan’ın şarkısına balıklama
dalanlara Veli Bayrak sosyal medyasından, “Sanki bu ülkede daha önce ‘Hey Corç
Versene Borç’ ya da ‘Kaldıramazsan Kaldırırlar’ gibi şarkı sözleri yazılmamış
gibi, sanki birbiriyle konuşan insanlar “Tamam mı” yerine “Tımam mı”, “Ben”
yerine “Ban”, “Lütfen” yerine “Lütfeaan”, “Falan” yerine “Falan oldum” dememiş
gibi ve sanki gündelik konuşmada milyonlarca insan birbirine “Ok, Slm, Hy,”
derken Türk müziği, Türk Dili ve Edebiyatı bozulmamış gibi neymiş efendim
Tarkan “Geçecek” yerine “Geççek” dediği için Türk müziği de Türk dili ve
edebiyatı da büyük yara almış!
Sen değil miydin "Yok laiklik
elden gidiyeeaahh" diyen adamı alkışlayan! Tamam da sevgili dilbilimci
ablacığım, edebiyatçı abiciğim, Türk musiki üstadı, sayın hocam, muhterem
Romalı! Misal Yonca ablamız bir şarkısında "Bandıra bandıra ye beni"
derken ya da Banu Alkan ablamız bir şarkısında “Neremi neremi” derken sizce
neresinden bahsetmişti? Ve bu ablamızın “Neremi” dediği yer Türk müziği ve Türk
dili ve edebiyatına zarar vermediyse Tarkan’ın “Geççek” kelimesi hiçbir zaman
vermez, sen içini rahat tut! Yeter ki niyetini bozma. Haydi bakalım sana da
baki selamlar. Baki kimse?” sözleri ile hatırlatmada bulunmuş.
Bu vesile ile kimse oturduğu
koltukların sahibi olmamıştır, gelen gitmiştir, yerlerine bir başkası
gelmiştir. Dün de böyleydi, bugün de böyle olacak, yarın da… Bu nedenle hiç
kimse bugün ülke olarak yaşadığımız buhranının karşılığını halktan değişim
adına görürse şaşırmasın ve Tarkan’ın da dediği gibi geççek gitçek unutmasın.
KALELER SATILMIŞSA VATAN
SATILMIŞTIR
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk, “Her fabrika bir kaledir” sözünü hatırlayınız. Kimseden
kredi almayıp, Osmanlı’nın borçlarını ödeyen Atatürk 1923’ten 1938’e kadar 15
yılda 45 fabrika kurdu.
Atatürk’ün silahlı mücadele ile
Misakı Milli sınırlarımızı belirlemiş, tam bağımsız olabilmek için ekonomik
bağımlılıktan kurtulmak, ekonomik alanda devrimler yaparak zorunlu olan her
şeyi kendimiz üretmemiz lazım” sözlerini hatırlatan Mehmet Kurthan 2018 yılında
dile getirdiği,
“Mustafa Kemal’in ekonomik
bağımlılıktan kurtulmak için düsturu: Her fabrika bir kaledir, sözünde
saklıdır.
Bu ihtiyacımız olan hemen her şeyi
kendimiz üretmek demektir. Mustafa Kemal halkın elinde avucunda kalabilen öz
kaynakları Ziraat Bankası, İş Bankası, Etibank ve Sümerbank’ta toplayarak;
Kayseri ve Eskisehir’de (Bilahare Etimesgut) uçak fabrikaları, Uşak, Alpullu,
Turhal ve Eskişehir’de şeker fabrikaları. Adana, Hereke, Bursa, Bünyan,
Gaziantep, Ereğli, Nazilli ve Gemlik’te dokuma fabrikaları. Paşabahçe Şişe ve
Cam Fabrikası. Malatya, Bitlis’te sigara fabrikaları. İzmit Kağıt ve Karton
Fabrikası, Karabük Demir Çelik Fabrikası Ankara Fişek, Kırıkkale Mühimmat,
Kayaş kapsül Fabrikası, Sivas çimento fabrikası. Atatürk Orman Çitliğinde süt
ve benzeri tarım ürünleri. İstanbul’da FORD otomobilleri montaj fabrikası (Bunu
çoğu kişi bilmez) 15 yılda tam 45 fabrika…Ve ayrıca sayılamayacak miktarda
barajlar, limanlar, tersaneler, demiryolu, elektrik enerjisi üretim tesisleri
yapmıştır..
AKP, iktidara geldiği 2002 yılından
beri bu fabrikaları ya sattı veya yıkarak yerine AVM yaptı. Türkiye’yi tam
anlamıyla bir tüketim toplumu yaptı. Üretmeyen. Borç bulup hazır yiyen
toplumların sonu önce ekonomik kriz, ardından emperyalist devletlere yem
olmaktır..
Bunu göremeyen ahmaktır. Atamızın
dediği gibi; her fabrika bir kaledir. Kaleler satılmışsa vatan satılmıştır”
diye fabrikaların satılmasına dikkat çekmiş. Bu vesile ile bugün kapanan ve
satılan fabrikalar ekonomideki yaşanan can çekişmenin temelini oluşturan etken
olmuştur.
Son olarak Nihal Atsız’ın 1932’de
kaleme aldığı yazısının sonunda dile getirdiği, “Bize bir gençlik lâzımdır.
Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın”
sözlerini hatırlatmak isterim.