Bugün Büyük Taarruz ile birlikte kazanılan kurtuluş
mücadelesinin zaferle taçlandığı gün. Türk milleti olarak, Türk vatanında, Türk
Bayrağı altında özgürce yaşadığımız günün perçinlendiği bu duygu dolu günde
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Kocatepe’de çekilen efsane fotoğrafının
öyküsünü sizlerle paylaşmak istedim.
Bugün herkes günün anlam ve önemine ait duygu ve
düşüncelerini dile getirecek. Zaferin elde edildiği o anlarda Türk milletinin
tartışmasız önderi Atatürk’ün o fotoğrafını çeken Etem Tem’in ağzından
yayınlanan röportajı tekrar hafızaların tazelenmesi adına hep birlikte
okuyalım.
“Atatürk’ün, Büyük
Taarruz sırasında sol elinin başparmağı dudaklarında ve düşünceli bir şekilde
yürüdüğü sırada çekilen fotoğrafını çoğu kişi biliyordur. Peki Kocatepe'de
çekilen o efsaneleşen fotoğrafın hikayesini hiç okudunuz mu?
26 Ağustos 1922... Büyük Taarruz başladıktan kısa bir süre
sonra Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, muharebeleri sevk ve idare etmek için 1.
Ordu ve Genelkurmay karargâhı ile birlikte çıktığı Kocatepe’dir....
Taarruzu takip eden Mustafa Kemal Paşa, bir ara tek başına
ve kayalıklar arasında sol elinin başparmağı dudaklarında ve düşünceli bir
şekilde dolaşmaya başlar.
O anı, fotoğrafçı Etem Tem ölümsüzleştirir...
Etem Tem, Afyon Kocatepe’de yarattığı herkesin hafızasını
kazınan “anıt fotoğrafı” nasıl çektiğini, ülkenin kaderini belirleyen o sabahı
ve ardından gelen günlerde neler yaşandığını Fikret Otyam ile 1960 yılında
yaptığı söyleşide şöyle anlatmıştı:
O sabah Kocatepe’de bulunuyorduk. Taarruz, şafak vakti saat
beşte başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, günler ve geceler süren yorgunluğuna
rağmen ayakta, vaziyeti adım adım takip ediyor, direktifler veriyordu.
Bir ara kumandanlardan ayrıldı. Tek başına, kayalıklar
arasında dalgın ve düşünceli dolaşmaya başladı. Zaman zaman sahra dürbünleriyle
düşman cephesine bakıyordu… Bir aralık o kayalık tepenin ucuna geldi.
Hafifçe eğilmişti. Başparmağı dudaklarının arasındaydı…
Hemen objektifimi çevirdim, adeta nefes almayacak kadar bir sessizlik içinde
deklanşöre bastım, resmini çektim.
Saat 11’di… O gün 7×11 boyunda sekiz on rulo film çektim.
Bir kaç tane 10×15 cam… Mustafa Kemal Paşa, bütün gün ağzına bir lokma
koymamıştı… Gece ric’ate (geri çekilme) başladılar. 2 Eylül’de Uşak’a girdik.
Vakit yoktu. Ahır bozması bir yerde bir kaç film yıkadım.
Fotoğraflar birbirinden güzeldi.
Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah götürdüm. İçeri
aldılar. Berberi traş ediyordu. Odada portatif bir masa, bir portatif karyola,
iki iskemle vardı.
"GAZİ 'ÇOK GÜZEL' DEDİ"
Bir aralık odayı işaret etti: “A be…. Bu bir başkumandan
odasına yakışmaz” dedi. Salih (Bozok) odayı halılarla süsleyeceğini söyledi.
Zira o gün Trikopis getirilecekti. Gazi, fotoğrafları aldı, baktı. Parmaklarını
fotoğrafların üzerinde gezdirdi ve
çekti: “Çok güzel, ” dedi.
” 9 Eylül’dü… Kadifekale’ye çıkmıştık. Zaman güneş batımına
yakındı. Deniz pırıl pırıldı… Şehir ayaklar altındaydı… Körfezde bazı vapurlar
vardı…Dumanlıydı vapurlar… Bir rapor geldi. Süvarilerimiz İzmir’e
girmişti….”Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri..” emri yerine
getirilmişti. İzmir bizimdi yine…
“Sonra mı?.. Ha, evet… Sonra otomobillerle şehre girdik. İlk
işim bir fotoğrafçı bulmak oldu. Kocatepe’de çektiğim sekiz on rulo filmi bir
Rum fotoğrafçıya verdim. Zaman geçirmek için etrafta biraz döndük, dolaştık…
Sonra yeniden geldik.
"FOTOĞRAFÇI DÜKKANI YANDI"
Fotoğrafçı geldiğimizi, içeri girdiğimizi görünce
“fotoğraflarınız bir harika!” diye bağırdı. Baktım fotoğraflar daha yaş yaştı…
Doya doya baktım…Hakikaten birer harikaydı…Taa Uşak’tan İzmir’e kadar bu anı
bekliyordum.
Fotoğrafların kuruyup, hazır olması için bir gün daha lazımdı. Ertesi günü gelip almak
üzere karargaha, Bornova’ya döndük. Ertesi sabah otomobille indik İzmir’e…
Millet yollara dökülmüştü… Bayram vardı… “Biraz sonra Mustafa Kemal gelecek”
dedik…
Görmeliydiniz o anı… İzmir yanıyordu… Ne dost ne düşman
belliydi… Cayır cayır yanıyordu İzmir… Fotoğrafçı dükkanının olduğu yere
güçlükle varabildik. Fakat ne görelim?.. dükkan yanmıştı… Uşak’ta o ahır
bozması yerde yıkaya bildiğim birkaç film kalmıştı elimde…
Ötekilerin hepsi fotoğrafçı dükkanıyla birlikte yandı kül
oldu…”
Bu fotoğrafla ilgili olarak Falih Rıfkı Atay, “Bir 26
Ağustos Yıldönümü” yazısında şöyle diyecektir:“Fotoğraf objektifi, tarihe bu
kadar canlı bir eser bırakmamıştır.“
NAZIM HİKMET’TE O ANI ŞU ŞİİRİYLE TARİHE NOT DÜŞMÜŞTÜ:
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “Üç” dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar…
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.
Kaynak:1- Fikret Otyam, “Etem Tem” röportajı, Ulus Gazetesi,
4 Aralık 1960, Ankara.
2- Falih Rıfkı Atay, ” Bir 26 Ağustos Yıldönümü” Milliyet
Gazetesi, 26 Ağustos 1928
Fotoğraf kaynağı: ATATÜRK, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, hazırlayan Mehmet Özel (Güzel Sanatlar Genel Müdürü), Sayfa: 93