ATATÜRK: Kurucu liderimiz ve ortak değerimizdir.
İnançlarımız ve başta Ayasofya olmak üzere, tarihi dini
mabetlerimiz de ortak değerlerimizdir. Bu mabetlerde ibadet yapabiliyorsak,
milletinin kudretini harekete geçiren ATATÜRK sayesindedir. Ayasofya’nın müzeye
dönüştürülmesi; 9 Şubat 1934’te; Alman ve İtalyan ortak tehdidini bertaraf
eden, Balkan Antantı’nın imzalanmasına katkı sunmuştur. O günün koşulları böyle
bir girişimi zorunlu kılıyordu. Ortodoks Bulgaristan, Yunanistan, Romanya
Yugoslavya ve Arnavutluk; büyük lider Atatürk’ün de öncülüğünde aynı cephede
yer alabilmişti. Kaldı ki; Ayasofya yine Büyük Atatürk’ün emriyle, 19 Kasım
1936’da cami olarak tapuda tescil ettirilmiştir.
Tarihi olayları, o günün koşullarında değerlendirme zarureti
vardır. Suriye’de Caber Kalesi’ndeki Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu,
IŞİD tehdidine karşı, 22 Şubat 2015 tarihinde, Suriye Eşme köyüne taşınmıştı.
İnşallah, koşullar elverdiğinde, görkemli bir şekilde, önceki tarihi yerine
geri götürülecektir.
Gelelim esas meseleye: Bilinçli insanların dikkatinden
kaçmamıştır. Ne zaman ortak bir değeri milletçe sırtımıza alsak, birileri,
bilinçli veya bilinçsiz, çelme takıyor. Ayasofya’daki tarihi cuma namazını;
Büyük Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığının başındaki kişinin
kıldırması kadar doğal bir şey yoktur. Doğal olmayan; Diyanet İşleri
Başkanının; kamuoyunun önemli bir kesiminde, “ Atatürk’e lanet yağdırıldı”
şeklinde algı oluşturabilen sözleri sarf etmesidir.
Bu sözleri; algılanan anlamda ve kasıtlı olarak
söyleyebileceğine ihtimal bile vermek istemiyorum. Çünkü; Ayasofya’nın ibadete
açılması, ortak bir memnuniyet yaratmıştır; tıpkı terörle mücadeledeki başarı
gibi... Ve bu memnuniyet; mevcut iktidarın da en önemli dayanakları
arasındadır. Eğer bu sözler kasıtlı edilmişse; apaçık bir siyasi ve milli
sabotajdır. Yok; algılanan şekil
kastedilmemişse, ortada; “Ehliyet-Liyakat-Muhakeme” sorunu var demektir. O
makamlara oturanların dilinin saf, anlaşılır ve birleştirici olma zorunluluğu
vardır. Bir başka deyişle; farklı mecralara çekilecek sözlerden kaçınmaları
gerekir.
“Milletçe ortak ülküler etrafında birleşmemizin kaçınılmaz
olduğu” bir ortamda; bunu sekteye uğratacak ihmal veya sabotajlara meydan
vermemiz gerekiyor. Sosyal medyada ve ortak alanlardaki yorumlar, ayrıştırıcı
ve ürkütücü boyutlara ulaşmış, bu kutsal, yüce kurumumuzu oldukça yıpratır hale
gelmiştir. Beklentimiz; ortak değerlere sahip çıkarak, ortak ülkülere yürüyüşümüzü
destekleyecek yaklaşımların, gecikmeksizin sergilenmesidir.
31 Temmuz Cuma günü verilecek hutbe, telafi için, ilk adım
olabilir. Sonraki de; 30 Ağustos haftasındaki hutbede, Atatürk’ün dualarla
anılmasıdır. Unutmayalım ki; TARİH de, KİRÂMEN KÂTİBİN (Kayıt melekleri) de
eksiksiz kaydediyor. Yüce Allah’a ve gelecek nesillere vereceğimiz hesabı
aklımızdan çıkarmayalım. Allah devletimizi ve milletimizi her tür türlü şerden
korusun, kollasın.