Bilgi, uygarlık tarihinin en önemli ve en pahalı unsurlarından
biri olagelmiş. Bir bebeğin altının nasıl değiştirileceğinden, ay yüzeyine
atılan ilk adımın bir düşüşe olanak verip vermeyeceğine kadar her konu temelde
gelip bilgiye dayanıyor. Bilgi bizi benzerlerimiz arasında farklı, daha fazla
kazanan, daha fazla saygı gören biri yapma gücüne sahip. Bu nedenle bu
“sihirli” gücü elde etmek için hemen herkes bir yarış içinde. Bu yarış kimi
zaman bir transfer haberini herkesten önce duyurmada, kimi zaman borsa ve
dövizdeki dalgalanmayı herkesten önce haber vermede, kimi zaman uçakta en
güvenli koltuğu seçmede, kimi zaman da hangi hastalık için hangi yiyeceğin iyi
geleceği gibi konularda vücut buluyor. Bilgi hepimiz için önemli bir sermaye.
Ancak her sermaye gibi, bilginin de varlığı kadar kaynağı da bir sorumluluk
gerektiriyor. Çünkü nasıl çevre varsa çevre kirliliği, kültür varsa kültür
kirliği oluyorsa; bilgi varsa da bilgi kirliliği sıkça oluyor. Yani, bilgi
kadar kaynağı da önemli.
Benim gençliğim, şu an kırklı yaşlardaki birçok kişi gibi pazar sabahları uzun süre tek kanal olan TRT’de yayınlanan kovboy filmlerini beklemekle geçmişti. Batının bu sert görünüşlü bıçkın abileri bazen birbirleriyle, bazen kötü adamlarla, bazen de doğayla mücadele ederlerdi. Doğa ile mücadelede konu sıkça vahşi batı çöllerinde susuz kalmak, bunun sonucunda da esas abimizin cebinden çıkardığı bir bıçakla deştiği bir kaktüsten kana kana su içmesiyle sonuçlanırdı. Bu filmler en az iki-üç kuşağa kaktüslerin bir su kaynağı olduğu bilgisini vermişti. Üstelik bunu çok büyük küresel bir endüstri ile yapmıştı. Oysa sinemanın verdiği bu yaygın bilgi, çok az bilinen ve bizim genel olarak “kaktüs” dediğimiz sukulent bitkilerin neredeyse tamamının bünyelerindeki suyun son derece güçlü alkaloidler barındırdığı gerçeğine yenilmeye mahkumdur. Yani susuz kaldığımız sıcak bir günde, filmlere güvenir ve bir kaktüsün suyunu içerseniz, öncelikle ciddi bir ağrı ve mide bulantısı hisseder, kusar ve hayatta kalabilirseniz vücudunuzdaki suyu da kaybedersiniz. Yaygın bilgi doğru kaynaktan gelmediği zaman tüm popülaritesine rağmen zarar getirebilir.
Sosyal medyanın dileyen herkese “Eltimgiller” ile başlayan ve dilediği gibi biten cümleler kurma şansı verdiği şu günlerde, bilginin değerinin, kaynağının güvenilirliği ile ilişkili olduğunu hatırlatmak ve bilimsel yöntemlerle kanıtlanmamış bilgilerin “söylenti” olarak değerlendirilmesinin çok önemli olduğunu vurgulamak isterim. James Dean daha yakışıklı olabilir ama çölde sizi Aziz Sancar bilgeliği kurtarır. Hayatta da öyle! Lütfen avuç kadar toz şekeri bile ağırlığına göre aldığımız bir dünyada size gelen bilgiyi de tartın.