Bundan binlerce yıl önce kurda kuşa yem olmamak için kaçmak,
saklanmak ve fırsat bulursa avlanmak için çırpınan insan, bugün biyolojik
olarak çok değişmemiş yapısıyla bindiği asansördeki kokuyu, ayakkabısının küçük
parmağına yaptığı basıyı ve diş macununun dişlerini istediği kadar
beyazlatmaması gibi sorunları kafasına takma lüksüne sahip. Bu durumda bir
anormallik yok. Bunlar hepimizin hakkı. Bununla birlikte, binlerce yıl önce
bizi yırtıcı hayvanların arasında hayatta tutmak için var olan beynimizin, bugün
en büyük derdinin deodorant kullanmayan insanlar olması sonucu içinde bulunduğu
“işsizlik” durumunun, bizi modern dünyanın mutsuzları yaptığı da
araştırmalardan çıkan önemli bir sonuç. Konfor beklentimizi yükselttikçe kaçan
fırsatlar, üretebileceğimiz katma değerin çok altında kalmamızdaki en önemli
etkenlerden biri.
Hayatının ciddi bir kısmı üniversitede 18-24 yaş arası
gençlerin içinde geçen biri olarak fırsat buldukça onlara bu durumu anlatmaya
çalışıyorum. Derdim büyük ölçüde bu genç çocukların risk almaktan uzak durmak
istemeleri nedeniyle yapabileceklerinin çok daha altında kaldıkları
hayatlarından sıyrılarak küresel rekabette yerlerini almaları konusunda cesaret
ve olanak sağlamak. Geçmişinde bir kurt tarafından bir mağaraya
sıkıştırıldığında mağaranın tavanındaki delikten çıkma yolunu bulan insanın,
bugün bir işe girişirken günde kaç saat ayakta kalması gerektiğini hesaplaması
bana bu yönüyle biraz komik; gelecekte oluşturacağı şartları kaçırmayı
sağlaması açısından da trajik geliyor. Bu yüzden ders kapsamında kampüs arazisi
içinde ekolojik incelemeler yapmak istediğimde “ama yağmur yağıyor” diyen
gençlere “ben yıllardır hiç erimedim” dediğim, yapmayı planladığımız yurtdışı
araştırma seyahatlerinde artan kur nedeniyle yeme-içme maliyeti sorunu
yaşamamızın muhtemel olmasını kafasına çok takanlara da yirmi yaşındayken
dünyanın bir ucunda on beş gün pirinç ve suyla gayet sağlıklı yaşadığımı
hatırlattığım oluyor. Derdim elbette Dede Korkut’un kötü bir kopyası olmak
değil. Daha çok konfor beklentilerinin, genç çocukların önlerindeki hayatın
muhteşem detaylarla evrilmesine engel olmasının önüne geçmek. İnsanın ellerinin
su toplaması, bir şey öğrenmek için günde on beş kilometre yürümesi, bazen
yoğunluktan öğün atlaması, montunu yastık olarak kullanması halen dünyanın en
rahat ülkelerinde bile insanların sıkça karşılaşabildikleri normal olaylar.
Bunlar başımıza geldiğinde içinde bulunduğumuz ruh halini değerlendirirken,
biyolojik olarak aslan saldırısına hazır olan bir bedene sahip olduğumuzu
hatırlamakta fayda var. İşte bu yüzden, geleceğe açılan diğer tarafı parlak
kapıları bugünden zorlayabilelim diye genç çocuklara sıkça söylediğim bir şey
var: “Hiçbirimiz sandığımız kadar önemli değiliz. Dünyada bizden çok var. Bu
yüzden ortaya bir katma değer koymalı, bize bir fark ve önem atfedilmesi için,
içinde bizim olduğumuz bilgiler üretmeliyiz.” Sandığımız kadar önemli olmamamız
demek, oturduğumuz evin çatısı akıtıyorsa ve ıslanıyorsak ev sahibine bu durumu
haber vermemek demek değil. Bir araştırma yapıyorsak ve yağmur yağıyorsa,
elbette önlem almak, olmuyorsa da bir süre için bunu görmezden gelebilmek ve
şikayet etmemek demek. Bunu yapabilenler hızla yol alanlar oluyor.
Yapamayanların bana bir zararları yok, canları sağ olsun. Ama yirmili yaşlarda
elbette kaldırabilecekleri yüklerin altına girerek kabul edilebilir riskler
almalarını tavsiye etmenin de bir sakıncasını görmüyorum. Biliyorum, yeterince
zor hayatlar yaşıyoruz. Ama bunu iyi hale getirmek için her sabah bir saat
erken kalkıp Çince çalışmak, kurt tarafından mağaraya sıkıştırılmış atalarımız
için yeterince büyük bir dert değildi.
Bu vesile ile bu yazının ortaya çıkmasına sebep olan,
“Arkadaşlar, sandığınız kadar önemli değilsiniz, lütfen konfor alanının dışına
çıkın ve fark ortaya koyun” dediğim YouTube videosunun altına “Sandığımız kadar
önemli değiliz, çok daha önemliyiz” yazan genç kardeşime teşekkür ediyorum.
Yirmi sene sonra da bir videonun altına yorum yaparak kendisini mutlu ve
başarılı hissedecekse hiç sorun yok. Ama tecrübelerim bundan daha fazlasının
gerektiğini söylüyor. Hepiniz çok değerlisiniz gençler! Çok özelsiniz. Çok
saygıdeğersiniz. Ama önemli olmak bir tercihtir ve fedakarlık gerektirir.
Lütfen laf sokmanın dayanılmaz hafifliği ile üretmenin ve fark ortaya koymanın
mutluluğu arasında doğru olanı tercih edin.