Büyük bir iştahla tartışıyorduk...
Rus Edebiyatı son derece iyi teşbihler içeren, son derece
iyi psikolojik analizler yapan bir alandı. Bunun mutlaka nedenleri olmalıydı. Ben,
komünist rejimin insanların kendilerini olabildiğince .zgür ifade
edebilmeleri için sanat ve spor dışında bir alan bırakmamasını sebep olarak
g.rüyordum. Kendi ruh halini anlatsa başı belaya girecek olan bir yazar, aynı
şeyleri romanındaki Raskolnikov’a yaptırınca özgürlüğün sihirli suyundan
içmiş oluyordu...
Sağımdaki Barcelonalı arkadaşım, Rus coğrafyasının soğuk
ikliminin sanatsal üretime katkısını kendi mesleği olan beyin cerrahlığı
açısından ele alıyordu. İngiliz, farklı bir alfabe ile yazılmış edebi
metinlerin defalarca çevrildiğini ve böylece her çeviride güncellenerek aslında
hiç sahip olmadığı dinamizmi kazandığını iddia ediyordu.
Çok alkol tüketiminin bu insanları hayal dünyasına sokup
orada daha üretken olmalarını sağlamaları gibi bir yaklaşım bile mevcuttu.
Japonya’nın orta büyüklükteki bir kentinde, soğuk bir kış gününde, uluslararası
öğrenci evinin lobisinde oturmuş muhabbet ediyorduk. Masadaki herkesin konuyla
ilgili bir fikri vardı ve bunu sırayla açıklıyordu.
Hiç kimse çaktırmasa da aslında herkes masadaki Rus
arkadaşımızın kimin yaklaşımını daha doğru bulacağını merak ediyordu.
Konuşmayan kimse kalmamıştı. Büyük bir merakla Rus arkadaşımıza d.ndük.
Yüzümüzdeki ifadeden durumu anlamıştı. “Bakın çocuklar” diye söze başladı.
“Aslında, burada s.zü geçen yazarların birçoğunu sevmem ve çok sıkıcı bulurum.
Birçoğu bence ciddi anlamda ruhsal bunalımlar yaşamış sorunlu insanlar. Ama...”
Pür dikkat onu dinliyorduk. İçimizden biri mutlaka daha iyi bir analiz yapmış
olmalıydı.
Masadaki suyundan bir yudum alan Vladimir devam etti:
“Bunların hiçbiri sizi ilgilendirmez! Bu adamların hepsi benim için bir
değerdir. Biz sanat eleştirmeni değiliz. Dolayısıyla bu adamları seversiniz ya
da sevmezsiniz. Ben de severim ya da sevmem. Ama ülkeme ait değerleri böyle
bir masada böyle amatörce bir tartışmaya konu etmem.
Bana dünyanın en siyah hayvanı nedir diye sorsanız, cevabım
Sibirya’nın kutup ayısı olur.” Birkaç saniye süren sessizlikten sonra, hiç
beklemediğimiz bir anda, hiç beklemediğimiz birinden aldığımız dersin şokunu
atlatmaya çalıştık.
Şimdi ne zaman karşımda benim gibi düşünmeyen ve hatta
bunu son derece de nezaketsizce ifade eden biri olsa, kendime Vladimir’in
dünyanın en siyah hayvanı yarışmasındaki şampiyonu olan “siyah kutup ayısı”
gelir ve mümkün olduğunca susmaya çalışırım. Mesele ayıdan korkmak değil,
aynı ülkenin suyunu içmiş olmanın hatırı yani.