SON DAKİKA
SON DAKİKA


Sürekli Silinen Defter
19.11.2021

Üç tekerlekli bisikletimin tekerlekleri gözümün önünde eriyip gidiyordu. Bunun sebebi elbette kaldırımların o kalın taşlı dokusuydu. Aslında dedemin arkadaşı olan terziden sonra ilerlememem, eczaneden sonrasına ise hiç geçmemem lazımdı. Meydan tarafına doğru bizim bakkaldan sonra ise sorun yoktu. Lastikçi, sonrasında yorgancı ile toparlayan kaldırım, radyo evinin önünde ise Londra asfaltına dönerdi…

Üç tekerlekli bisikletimin tekerleklerini korumanın bir diğer yolu da, bir dolmuşçu ile aynı mesaiyi yaptığım dolmuşçuluk oyunumu karşı kaldırımda, Aşıklar Parkı’nın duvarının dibinde icra etmekti. O kaldırım çok daha düzgündü. Ama karşı kaldırıma evdekiler izin vermezdi. Oradan uzun kuyruklu “Şevrole” dolmuşlar ve 302 otobüsler kalkıyordu. Hem koşuşturma çok fazlaydı hem caddeden karşıya geçmem yasaktı hem de o kaldırım, o dönem hayatın omuzlarına yüklediği dramı bilemeden çocukça duygularla korktuğumuz Aga Musti’nin geçiş parkuruydu. Akşam bacaklarımın ağrısıyla ağladığımda, ev halkı ertesi gün bisikletle tüm Arafilboyu onlarca kez kat etmeme izin vermeyeceklerini söyler, “meslek aşkı” hemen susmama sebep olurdu. Beni ben yapan şeylerin en önemlilerinden birisi de işte o bisiklet turları sırasında yaptığım gözlemler ve o gözlemlerden arakladığım hayali yolcuların “dolmuşuma” binmeleriyle yaptığımız hayali sohbetlerdi. Bugün olsa o beş yaşındaki çocuğun belki de bir çocuk psikiyatri kliniğine götürülmesine sebep olabilecek o hayali sohbetlerle ben fındığını satan köylüyü, oğlu İstanbul’da okuduğu için geçim sıkıntısı çeken kırtasiyeciyi, yolda yürürken herkesin hazır ola geçtiği emekli hakimi tanıdım. Kenti tanıdım. Kent susam kokardı. Araç lastiklerinin Arnavut kaldırımının üzerinden geçerken çıkardıkları tıkırtı ile şarkı söylerdi. Mevsimin değiştiğini anlatan, havadan sarkmış onlarca ampülle ışıl ışıl parlayan manavla mutlu ederdi. Aşıklar Parkı’nın merdivenlerinin yan duvarlarından aşağıya kaymak hem evdekilerin otoritesine karşı yapılmış bir başkaldırı hem de onlarca sene sonra gittiğim dünyanın en iyi tema parklarında bile hissetmediğim bir mutluluk ve heyecan demekti.

Bu hafta internette bunları yaşadığım yerin eski bir fotoğrafını gördüm. Sonra bir de bugününü düşündüm. Sonrası hüzün. Sherlock Holmes’ün seyrettiğim filmde iki yüz sene önceki Londra’da önünden geçtiği dükkanda kahve içtim. Edinburgh’ta şehri çevreleyen surların hava sirkülasyonunu engelledikleri için cephelerine yapışmış dört yüzyıllık is lekesiyle kızımın yüzünü boyayıp onu kızdırdım. Barcelona’da Gaudi’nin yüz sene önce meyve aldığı La Boqueria’dan meyve aldım. Ama otuz beş sene önce evimizin bahçesinde çilek toplarken taraklı kuşunun gelmesini beklediğim yerde şu an yapabildiğim yegane şey, bir şeridi otopark olmuş yolda trafiğin açılmasını beklemek! Umarım gelişmeyi alüminyum renkli cephelerde görmemize ve mısırın bardakta yetişen bir ürün olduğunu sanacak bir nesil elde etmemize değmiştir. Bir sonraki sayfaya geçip bilge bir defter yapmak varken, ha bire aynı sayfayı silip silip yeniden yazıyoruz.

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap