SON DAKİKA
SON DAKİKA


Bu Vatan Kimin?
25.06.2021

Ardına bakmadan yollara düşen,

Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,

Huduttan hududa yol bulup koşan,

Cepheden cepheyi soranlarındır.(o.ş.g.)

Gerçekten anlayamıyorum bu ülkeye ve bu ulusa saldıran kişileri. Bu insanlar, Türk tarihini hiç okumazlar mı? Dedelerinden, babalarından bu vatanın nasıl özgürlüğe kavuşturulduğunu merak etmezler mi?

Şair Gökyay’ın dediği gibi bu vatan için huduttan hududa koşan, cepheden cepheye giden dedelerimizi hiç anımsamazlar mı?

 “Önce vatan gerisi detaydır,” diyen ve vatan sevgisini dile getiren  insanlardan hiç utanmazlar mı?

Yokluk içinde, yoksulluk içinde cepheden cepheye at koşturan yiğitlerimizle gurur duymazlar mı?

Vatanın her kalesi zapt edilmiş, her şehrine girilmiş, yer altı, yer üstü zenginliklerimize el konulmuş dış düşmanlara ve iç vatan hainlerine özenen ve onlara özlem duyan insanların peşinden gidenlere şaşılmaz mı?

Ayağında yırtık çarıkla, sırtında yamalı ceketle vatanı için, namusu için, çocuklarının, torunlarının geleceği için ölümle arkadaş olan o vatan severler her an anılmaz mı?

Ordu yok, silah yok, yiyecek, giyecek yok. Kurtuluş Savaşı komutanlarının kasalarında para da yok. Ama var olan şey ise, imanları, inançları ve vatan aşklarıydı, bunu da anımsamazlar mı? Tarih sayfalarına düşmüş bir anıyı örneklemek istiyorum.

Sivas Kongresi tamamlanmış, Mustafa Kemal ve arkadaşları Ankara’ya dönmüşlerdi. Elde avuçta ne varsa tükenmişti. Ekmek almak için fırına ödeyecek paraları yoktu. Sofraya konulacak bulgurdan başka yemek kalmamıştı. Özel Kalem Müdürü, kürklü paltosunu sattı. Çünkü satabilecekleri bir o kalmıştı.

Birkaç gün sonra kapı çalındı. İçeri giren asker, Müftü Efendi’nin geldiğini söyledi.

“Eyvah” dedi Mazhar Müfit. Çekmecesini açtı, kahve vardı ama sadece iki tek kesme şeker kalmıştı. Sigara da bitmişti. Misafirini ağırlayacak durumda değildi. “Buyursunlar” dedi.

Müftü, Börekçizade Rıfat Efendi odaya girdi. Masanın kenarındaki sandalyeye ilişti. Mazhar Müfit, Mustafa Kemal için sakladığı iki tek kesme şekere kıyamadı. ”Zannedersem sade kahve içersiniz değil mi” diye sordu. Müftü Efendi, tebessüm etti, “Teşekkür ederim kahve içmiyorum” dedi.

“Sigara da kullanmazsınız değil mi?”

“Onu da kullanmam.”

Müftü Efendi’nin hem sigara hem de kahve içtiğini Mazhar Müfit biliyordu.

Müftü Efendi, “Fazla vaktinizi almayayım, biraz sıkıntıda olduğunuzu duyduk” dedi.

Mazhar Müfit, gayet sert bir dille müftünün sözünü kesti.

“Paramız var” diyerek masanın arkasındaki küçük kasayı gösterdi. Ne yazık ki kasada sadece 48 kuruş vardı. Sattığı paltodan o kadar para kalmıştı.

Müftü Efendi elini cebine soktu. Mendili çıkardı. Katlanmış minik bir çıkın çıkardı. Masaya koydu. Açtı. 1200 lira vardı. Bu para kendinin ve eşinin biriktirdikleri cenaze paralarıydı.

Bu memleket, Kuvayi Milliyecinin sırtından çıkarıp sattığı paltosuyla, yurtsever Müftü’nün kefen parasıyla kurtuldu.

Birlik olmak namus borcudur.

Ey benim kandırılan temiz vatandaşım, evinde huzur içinde uyuyorsan, ibadetini huzur içinde yerine getirebiliyorsan işte o Kuvayi Milliyecilere borçlusun.

Senin borcun ise vatan için yaşamaktır. Çünkü bu vatan senindir.    

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap