Ölüm indirmede gökler,
ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulmada enkaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağanak sağanak
(M.A.E.)
Merhum Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Savaşlarını bu dört
dizeyle bize ne güzel özetlemiş. Ruhu şad olsun.
“Bu memleketin toprakları üstünde
kanlarını döken kahramanlar.
Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz.
Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar.
Gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur
içindedirler.
Ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.
Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız
olmuşlardır.”
Çanakkale
Savaşlarında şehit düşen Anzak askerlerinin analarına Atatürk’ün 1934 yazdığı
mektup, dostluğumuzu, saygımızı belgeleyen diplomatik bir başarıdır. 106 yıl önce ölüm kusmuştu Çanakkale. Tarihin akışı değişmişti o
tarihte. Anadolu’da yaşayan milyonlarca insana, ulus olma yolunu açmıştı. Bugün
ulusumuzun beyninden sökülüp atılmaya çalışılan “Andımız” aslında Çanakkale’de
kanla yazılmıştı. Çünkü o savaş bir destandı bir uyanıştı.
Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşımızın önsözüdür.
Toprağını, namusunu, gururunu her koşulda koruyacağını tüm dünyaya kanıtladığı
bir savaştır Çanakkale Savaşları. 15 yaşındaki lise öğrencilerinin ölüme
koştuğu ve vatan için, ulus için, bağımsızlık için siperden sipere koştuğu bir
savaştır da. Onun için bu savaşımız ulusumuzun yüreğinde, beyninde
destanlaşmıştır. 300 yıldan beri toprak kaybeden ulusumuz, Çanakkale’de güven
kazanmış ve ordusu ile ulusuna umut olmuştur. Bu umut ve güven bizi Kurtuluş
Savaşı’na taşımıştır.
Çanakkale Savaşı’nda ordumuza kimler kumanda ediyordu?
Ordu komutanımız Alman’dı. İstihkâm, istihbarat, donanma, Genelkurmay ikinci
başkanı, Boğazlar komutanı… Alman subaylardı. Bütün paşa unvanları, omzu
kalabalık rütbeler, yabancılara dağıtılmıştı. Ama devasa top mermisini sırtında
taşıyıp topun namlusuna yerleştiren kişi ise er, Koca Seyit’ti. Koca Seyit,
sırtında taşıdığı o devasa mermi ile akıla, bilime saygısız ve yabancılardan
medet uman korkak yöneticilerin yüküydü.
Çanakkale’de oluk oluk kan aktı. Yiyecek yoktu.
Yaralıları sağlığına kavuşturacak tıbbi
malzeme de yoktu. Ama orada genç mavi gözlü bir subay vardı. Harp okulundan
sonra cepheden cepheye gönderilmiş bir genç subay vardı. Okuyan araştıran,
askerlerine kardeşleri gibi bakan kollayan bir subaydı O. Mustafa Kemal
yeminliydi sömürgeci ülkelerin askerlerini Çanakkale’de denize dökmeye.
Aciz saray yönetimi, ordumuzu Alman paşalara teslim
etmişlerdi. Anafartalarda, Conkbayırında, Gelibolu sırtlarına da ordumuz adım
adım erirken Mavi gözlü dev, nerede, nasıl ve ne yapacağının planlarını çoktan
kafasında oluşturmuştu. Anafartalar, onun düşmana dur! Diyeceği yerdi.
Anafartaları emperyalizmin savrulacağı yok edileceği yer olarak belirlemişti.
Çünkü savaşlar, hamasetle değil, bilgiyle zekâ ile yönetilirse başarıya
ulaşacağını biliyordu.
Kader bir kez daha Türk milletinin yanındaydı. Çünkü
kendi bağırlarında çıkardıkları bir komutanları vardı. Çünkü Mustafa Kemal
olmasaydı Çanakkale Zaferi olamazdı. Kurtuluş Savaşı kazanılamazdı. Türkiye
Cumhuriyeti kurulamazdı. Ne yazıktır ki 106 yıl önce ulusun kaderini, ordusunu
yabancılara teslim eden saltanatçılar, bugün Mustafa Kemal Atatürk’ün adını
anmadan Çanakkale Destanını kutlamaya çalışıyorlar.
Akıldan, bilimden, liyakatten yoksun olan kendini bilmez
bireyler Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşların başarılarını unutturmak çabası
içindeler. Bence boşuna gayrettir onlarınki. Bu ulus, kendisine emek veren
kişileri özellikle Mustafa Kemal’i yüreklerinde sevgiyle, ellerinde meşale ile
her zaman yaşatacaktırlar.
Çanakkale’de destan yazan ve şehit olan erinden
komutanına bu ulus minnettardır. Ruhları şad olsun.