Neden güzel dilimizi hedef alırlar Allah aşkına? Ne
isterler bir ulusun özbeöz dilinden? Bir genel müdür çıkmış, dilimiz, Arapça
olsun diyor ve bu kişi, ödüllendiriliyor. Neden Arapça olsun ki? Arap dili ne Araplar
için ne de bizler için kutsaldır. Kutsal olan yüce dinimizdir.
Demek ki dilimiz, duygularımızı düşüncelerimizi yazı ile
konuşarak anlatmaya yetiyor. Bu nedenle başka dillere gereksinim duymuyoruz. Bu
oluşum utanılacak değil övünülecek durumdur.
Yüz sene, iki yüz sene önce yazılan eserleri, yeni nesil
anlamıyormuş diye bazıları bunu dert ediniyorlar. Elbette ki yeni nesil,
anlamayacak eski metinlerden. Çünkü sözcükler, canlı varlıklar gibidirler.
Toplumca benimsenir, uzun süre kullanılır, ömrünü tamamlar ve yerini yeni bir
sözcüğe bırakır. Uygurlardan, Göktürklerden getirdiğimiz Türkçemiz, değişime
uğramadı mı? Hangimiz; Uygurcayı, Göktürkçeyi biliyoruz? Ama iki ulus dilinden
de yararlanmıyor muyuz? Demek ki bugünkü konuştuğumuz ve yazdığımız Türkçemizin
temelini, Orta Asya Türkçesi oluşturuyor.
Bugünlerde Cumhuriyetle birlikte elde edilen kazanımları
yok etmek için gerçekten çok büyük gayret var. Şaşırıyorum doğrusu bu tür
insanlara. Şuna katılıyorum, geçmişte Öz Türkçe hedeflenerek aşırıya kaçılmıştı,
ama tutmadı. Şimdi de insanımızı, çağın gerisine çekmek için çaba gösteriliyor
ki bu çaba da boşuna. “Osmanlıca”
denilen dile, neden gereksinim duyuluyor? Böyle bir dil var mı ki peşinden
gözyaşı dökelim? Anadolu halkı, Osmanlı
dilini bilir miydi? Yunus Emre, Karacaoğlan, Emrah, Pir Sultan Abdal, Köroğlu,
Kaygusuz Abdal gibi tekke ve halk ozanlarının kullandığı dilden anlıyoruz ki
Anadolu halkı, kendi dilini “Türkçeyi” konuşuyor ve sanat dili olarak da
kullanıyordu.
“Bu nasıl dildir ki Arap’a söylesem anlamaz, Acem’e
söylesem anlamaz, Türk’e söylesem anlamaz.” İşte böyle bir dildi Osmanlıca.
Yabancı dil öğeleriyle bezenmişti. Bu yüzden belirli sınıfın dili olmuştu.
Böyle bir dille toplumu okur-yazar etmek olanaksızdı. Hâlbuki TC; ulusçuluk,
halkçılık esasına göre kurulmuştu. Osmanlıca ile pekişen kimliksizlik, Türkçe
ile yerini çağdaşlığa, ulus bilincine bırakmıştı.
1930’larda Türkçeye karşı olanlar, “Arap dilini, Arap’a,
Acem dilini, Acem’e verirsek geride kötü bir Buhara hırkasından başka bir şey
kalmaz” diyorlardı. Mustafa Kemal, bu yaklaşımın üzerine bir fıkra anlatır.
“Zengin köy ağası kentin hamamına gider; yıkanır, kurulanır. Giyinmek için
bohçasını açar, bohçada silahından başka hiçbir şey yok. Hepsi çalınmış.
Başlamış hamamcılardan hesap sormaya. Hamamcılar Ağa’nın şantaj yaptığını ileri
sürerler. Ağa, kızar, silahını kuşanır ve çırılçıplak ayağa kalkar. Peki, bu
hamama bu kılıkta mı geldim,” diye sorar. Evet, Türklerin tarih sahnesine
dilsiz çıkmadığını özetleyen bu fıkrayı okuyucularımla paylaşmak istedim. Öyle
ya yüzyıllara damgasını vuran bir ulusun dilinin zayıf olması, olanaklı
değildir.
Dilde bağımsızlığını kazanamayan uluslar, başka ulusların
kültüründen kurtulamazlar. Siyasal bağımsızlık, dilin bağımsızlığı ile
sağlanır. Bir ülkede, ulusal bilinç, ulusal dille hayatta kalabilir. Bilimsel
ve sanatsal gelişmelere ayak uydurabilmek için yaratıcı olmak zorunludur.
Çağın teknolojisi, hiçbir dili, öz biçimde bırakmaz.
Bilimsel gelişmeler, beraberinde yeni terimler, yeni sözcükleri dile katar.
Dille düşünce karşılıklı etkilenmesi, dili zenginleştirir.
Dikkat ediyorsanız, 12 Eylül Darbesi, ulusal
bağımsızlığın simgesi olan dilimizle, dinimizle, geleneklerimizle oynandı.
Çünkü kapitalist sistemin gereği budur. 24 Ocak Kararları ile Karma Ekonomiden,
Liberal Ekonomiye geçişle ulusal bilincimizi yok etmek gerekiyordu ki bunun en
kolay yolu TDK ve TTK gibi kuruluşları amaçlarından uzaklaştırmak oldu. Kenan
Evren’le Turgut Özal ve bugünkü iktidarla devam eden kapitalist yapı, kendi
yasalarını uygulamanın peşindedirler. Doğal olarak da olmayan bir dili, yeniden
canlandırmakla ulusal bilinci yok etmek istemektedirler.
Her dil, kendi ulusu için yüce bir değerdir. Her ulus,
kendi kültürünü evrenselleştirmek için dilini pazarlar. Ama ulusal bilince
ulaşmış uluslar, başka dillerin boyunduruğuna girmemek için kendi dilini
zenginleştirirler. Biz de kendi dilimizi geliştirme yolunu benimsemek
zorundayız.
Ne dersiniz?