SON DAKİKA
SON DAKİKA


Tüketim Toplumu Olmak
12.04.2022

Köylü, memur, küçük esnaf, kısaca tüm emekçiler katmerli bir sömürü düzeni içindedirler. Çünkü kapitalist yapılanma üretime odaklanmıştır. Ne kadar çok üretim o kadar çok tüketim yaklaşımındadır. Ama sistemin gereği kapitalist sistemde para, belirli ellerde toplanır. Bu yapılanma da doğal olarak refah düzeyi açısından büyük uçurumlar oluşturur. Haklı olarak da ülkemizde her geçen gün tüketimin azaldığı izleniyor. Her geçen gün toplumun çoğunluğu fakirleşiyor.

Bu yazımı yazarken marketlerde domates 30 lira, marul 20 lira düzeyindedir. Buna çiçek yağını, zeytinyağını, pirinci, bulguru; kısaca insanların temel gereksinimlerini eklediğinizde bu temel maddelerin toplumun alım gücünün çok üstünde olduğu görülmektedir.

Bir taraftan teknolojik gelişme ile hızla artan üretim fazlalığı, diğer taraftan toplumun alım gücünün olmayışı nedeniyle; tüketim azlığı, ülke ekonomisini içinden çıkılmaz duruma getirdi. Bu olumsuzluğun çıkış yolu, insanlarımızın alım seviyesinin artırılmasıdır.

Üretim ile tüketim arasındaki dengeyi kuramadığımız sürece toplumu mutlu edemeyiz. Bunun da çıkış yolu, tüketim toplumunu desteklemektir

Manavları, bakkalları, marketleri dolaştığımızda her şeyin bol olduğunu görüyoruz. Aslında bu fazlalık, tüketim fazlalığı değildir. Bu fazlalık, toplumun alım gücünün yeterli olmayışıdır. Gereksinimi olduğu halde insanımızın istediklerini alamıyor olmasıdır.

Batı toplumlarında asgari ücretle geçinmeye çalışan insan sayısı yüzde beş dolayda iken bu oran bizde yüzde elliyi bulmaktadır. Doğal olarak insanımız üretileni alamamakta ve temel beslenme gereksinimlerini karşılayamamaktadır.

Ekonomi, ciddi iştir. Siyasi ağızlarla çözümlenemez. Rakamlarla oynayarak toplumu yumuşatma yoluna gitmek kendimizi kandırmaktır. Şu anda iktidar ve muhalefet arasındaki ekonomik tartışmalar, doğal olarak gerçekleri önümüze seriyor. Bireylerin iftar sofraları arzu edilen düzeyde değil. İnsanlarımız, geleneksel yiyeceklerimizden pidesini sofrasına koyamıyor;  pastırmasını, etli yemeğini aile bireylerine ikram edemiyor. Bu gerçeği görmezlikten gelmek ne vicdanla ne de ahlâkla izah edilebilir.

Dışa bağımlı bir ülkenin refah düzeyini artırmanın temel yolu, dışa bağımlılıktan ülkeyi kurtarmaktır. Anadolu toprağı verimlidir. Anadolu iklimi her türlü meyvenin, sebzenin ve tahılın üretilmesine uygundur. Anadolu’nun otlakları, çayırları hayvan beslenmesine uygundur. Bize düşen temel görev, ülkenin bu olumlu özelliklerini üretime çevirmektir. Ne yazık ki buğdayı, arpayı, samanı, mercimeği ve diğer temel gereksinimlerimizi dışarıdan almak zorunda bırakılıyoruz.

Siyasi ağızlar, özellikle iktidarlar, her zaman ulusal gelir düzeyimizin arttığından söz eder ve öğünürler. Bir ülkenin ulusal gelirinin artması demek tüketim toplumunun refah düzeyinin artması anlamına gelmez. Çünkü tüketim, sadece piyasadaki para miktarına değil, hane halkının gelir düzeyine bağlıdır. Çünkü ulusal gelir; mutlu azınlığın, orta sınıfın ve fakir insanların elde ettiği paranın toplamıdır.

Yönetimler, para miktarını artırırken kişilere düşen payları da önemsedikleri zaman toplumsal refaha ulaşırız. İşte o zaman ülkemizin her bireyi,  yalnızca karınlarını doyurmakla kalmaz kendi beslenmelerine de önem vermiş olurlar. Kısaca, üretimle tüketimi dengelemediğimiz sürece ve üretilenden herkesin hakça yararlanmadığı sürece biz, tüketim toplu yaratmakta zorluk çekeriz.

Sizi bilmem ama ben, böyle düşünüyorum.                

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap