SON DAKİKA
SON DAKİKA


Suyundan da koy
2.04.2019

Yağmura yakalandığım bir İstanbul sabahında sokakta rastladığım şemsiyeci imdadıma yetişmişti. Taksiye binmek için yürümem gereken yoldan biraz daha fazla yürürsem zaten gideceğim yere varmış olacaktım. Şemsiyemi aldım, yağmurun tadını çıkarta çıkarta yürümeye başladım. Uzun zaman sonra ilk kez yağmur damlalarının sesini duyuyordum. Çocukluğumun tütün damlarının çatısına vuran yağmurları ile buluşuyormuş gibi mutluydum. Çok geçmeden kafama düşen bir damla ile irkildim. Ne olduğunu anlamaya çalışırken ikincisi geldi. Kafamı kaldırınca şemsiyenin orta kısmından içeri damlayan damlaları fark ettim. Şemsiyeye çok fazla para vermemiştim. Dolayısıyla üstün bir performansla beş sene kullanmayı elbette beklemiyordum. Ama hiç değilse yakalandığım yağmurdan -tek seferliğine bile olsa- beni korumalıydı. Akşam dönüş yoluna düştüğümde yağmur yine yağıyordu. Ben şemsiyemi yine açmıştım ve o yine damlatıyordu. Şansa bakın ki, şemsiyemi aldığım şemsiyeci yine orada bekliyordu. Ona yaklaşarak “bu şemsiye damlatıyor” dedim. Yüzüme bakarak “ıslak ya, ondan” dedi. “Alırken kuru yağmurda kullanmam gerektiği konusunda uyarsaydınız keşke” dedim. Ne söylediğimi anlamamış gibi bakıyordu ama ben onun söylemek istediği “7 Liraya aldığın şemsiyeden ne bekliyordun ki” mesajını almıştım. Şemsiyenin su geçirmeye hakkı vardı çünkü ucuzdu. Bir nesnenin varoluş sebebi olan temel fonksiyonu yerine getirmesini beklemek, bu coğrafyada lüks olabiliyordu. “Tamam kardeşim” dedim, kolaylıklar diledim. 

Kendime kahve koyuyorken telefonuma gelen “Şuraya bir gitsek mi?” mesajının altındaki videoya baktım. Uçları burulmuş bıyıkları ile gülümseyen ve elindeki tasa vurarak bir şeyler söyleyen bir beyfendi, tezgahta olan bütün çorbalardan bir miktar alarak, bizim zamanımızdaki çizgi filmlerle büyüyen bir neslin patlayıcı imalatı sanabileceği bir servisi hazırlıyordu. “Biri bunu niye içmek istesin ki?” diye düşünürken kapının önünde açık bekleyen şemsiyeye doğru ilerledim ve onu yerden aldım. Kapatıyorken gelen “şaak” diye bir sesle elimde kalan şemsiye sapına bakakaldım. Aklımda birbirine karışan çorba suları, gözümün önünde yeri ıslatmış şemsiye suları ve içimde ortalama kalite anlayışımızdan kaynaklanan bir sıkıntıyla içeri girerken, televizyondan yükselen bir Sezen Aksu şarkısı içinde bulunduğum ruh halini anlatabilecek en iyi sözlerle bana eşlik ediyordu; “Oh, oh, suyundan da koy!” 

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap