2002
yılında iktidara gelen hükümet 2013’te yaşanan kırılmanın ardından
otoriterliğini gittikçe artırmıştı. Gezi iktidarın gözünü o kadar korkuttu ki
her tehlikeli gördüğü alanda sindirme yoluna gidiliyor. Benimsenen despot
yapıyla siyasi yasaklama alanları da o kadar genişledi ki artık neye ne kadar
tepki vereceğimizi bilemez duruma geldik. 2002’li yıllardan bu güne öngörülemez
bir özgürlük kısıtlaması getirildi.
2015
Haziran seçimlerindeki yenilginin ardından ise süreç çok daha sertleşti.
Akabinde Kasım seçimlerine giden süreç, patlayan bombalar, kaybolan canlar
herkesin malumu. Ve o sürecin günah çıkartan ‘eski ortakları’nın demeçleri de…
Gazetelerin
kapatılması, gazetecilerin tutuklanması, milletvekillerinin tutuklanması,
seçimle kazanılamayan belediyelere kayyum atanması, kazanılamayan seçimin iptal
edilmesi… Hepsini kısa bir zaman diliminde yaşadık.
SIRA
BAROLARDA
İktidar
adım adım inşa ettiği parti-devlet modelinde devletin bütün kurumlarının yanı
sıra özerk kurumları da partileştirdi. Son olarak teslim alamadığı kaleleri
hedef almaya başladı. Zaten uzun zamandır hedefte olan barolar, Ankara
Barosu’nun Diyanet’e karşı yaptığı açıklamayla gündeme oturtuldu. İktidar
teslim alamadığı ‘savunma’yı bölerek parçalamayı istiyor. Getirilmek istenen
çoklu baro sistemiyle barolar ideoljik, etnik, mezhepçi bölünmenin merkezi
olacak. İktidara yakın baro - muhalif baro, sağcı baro – solcu baro ayrımı
olacak ve müvekkiller vekalet verirken avukatın hangi baroya kayıtlı olduğuna
bakacak. Zaten bağımsızlığını yitirmiş olan yargı da davalarda avukatın kayıtlı
olduğu baroyu dikkate alacak. Hukuku ve adaleti savunmak zorunda olan barolar
birbirine rakip siyasi partiler birbirlerine karşı açıklama yapacaklar. Muhalif
olan barolar, muhalif birçok kurum gibi ‘terörize’ edilecek. Yani yargının
ardından savunma da susturulmaya çalışılacak.
MUHALİF
KANALLAR
Totaliter
rejimlerin olmazsa olmazlarından biri de medyada tek seslilik. Havuz medyası ve
sermaye akışlarıyla hükümet medya dizaynını sağlamıştı. Şimdilerde ekranda
kalan ve dayanışma ile yürütülen 2-3 TV kanalı da susturulmaya çalışılıyor. Atatürk’e
hakaretler yağdıran dinci kanallara kol kanat gerenler Abdülhamit’e ‘hakaret’
bahanesiyle Halk TV ve TELE1 kanalına 5 gün karartma cezası verildi. Farklı
seslerden, farklı şeylerin konulmasından korkuluyor.
SOSYAL
MEDYA KORKUSU
Canan
Kaftancıoğlu’na Başak Demirtaş’a neredeyse her gün yapılan ahlaksız paylaşımlar
bu kez Berat Albayrak’ın eşi Esra Albayrak’a yapılınca sosyal medya da hedef
tahtasına oturtuldu. Albayrak çiftine yapılan ahlaksız saldırının ardından
sosyal medya dizaynı gündemin ilk sırasına koyuldu. Sosyal medyadan korkuyorlar
çünkü; halk televizyon kanallarında izleyemediği uzman kişilerin yorumlarını bu
platformlardan takip edebiliyor. Sosyal medyada herkes her habere yoruma
ulaşıyor. Halk tepkisini ve düşüncesini burada gösteriyor. Doğru kullanımla
haberin gerçeğine ve doğruluğuna uzman kişiler tarafından analizine bu
platformlarda erişebiliyor.
Halkın
güvenini kaybeden rejimler baskısını artırarak kontrolünü sağlamaya çalışır.
İktidar da her alanda bunu sağlamaya çalışıyor. Ama Türkiye’nin yakın tarihi
baskıcı rejimlere karşı mücadelenin tarihidir. Gecenin en karanlık olduğu anın
aydınlığa en yakın zaman olduğunu biliyoruz.