Bazı insanlar hep açtır ve hep
avantaj kollar.
Çıkarsız hiçbir şey yapmaz, hep
kendini düşünür. Karşılıksız hiçbir şeye
dokunmaz. Biraz da zalimdir bu insanlar.
Aklınıza gelen isimler oldu mu?
Belki de kendinize itiraf edemediğiniz, kendinizdir bu kişi.
Trafikte yayaya yol vermez,
menfaati için yalan söyler, metroda sıraya girmez; önünüze geçer, üstelik de
hiç oralı olmaz. Trafikte geçiş üstünlüğü olan araçların kullandığı şeridi
kullanır. Uçakta cam kenarındaysanız “ben oradan başka yerde oturamam” deyip,
sizin ekstra para ödediğiniz yere göz diker. Hakkınızı yer de yer…
BUNLARA AVANTAJ KOLLAYAN, AÇLAR
DİYORUM.
İçlerinde kocaman bir kara delik
vardır, asla doldurulamayan.
Çok kolay hazmederler. Hazım
sorunları yoktur. Her şeyi yer yutarlar. Söylediklerinizi duymazlar bile.
Bu insanlar aynı zamanda saygısız
ve duyarsızdırlar.
Dün Kadıköy’de dolaşırken, çok
sevdiğim bir Ortopedi Profesörü büyüğüm “Havva Hanım, zamanın varsa bir kahve
içelim mi” dedi. Bu kadar kıymetli bir büyüğüme, zaman yoksa bile yaratılır
elbette.
Bu yazının konusu da kendisiyle
sohbetten sonra doğdu zaten.
Berlin’i anlattı, orada ki
saygıyı, disiplini ve burada kimsenin kimseye saygısı olmadığını ve üstünlüğün
ise nedense hep bu insanlarda toplandığını, üzülerek ifade etti. Tabi ki yaşadığı
birkaç yaşanmışlıkla da örnekleyerek
Ne denir ki?
Bayram tatili için gittiğim
Tiflis bile, her şeyiyle adeta bir Avrupa kasabası edasındaydı. AB’nin göz
kırptığı, her yerin AB bayrakları ile donatıldığı Gürcistan’da, sokaklarında
bir tane tozun bile hareket etmediği,tertemiz yolların kendi kültürlerini
anlattığı,mükemmel bir tatildi. Öyle ki acayip gürültücü Gürcülerin bile, adeta
medeni şarkılarını dinledik. Kimsenin fırsat ya da avantaj kokladığını
görmedik.
Oysa ki bundan çok değil 3-4 yıl
öncesine kadar, Gürcüler Türkiye’de, bakıcı ve temizlik işlerinde Türklere
ihtiyaç duyuyorlardı.
Geldiğimiz nokta, her şeyi
avantaja çevirmeye çalışan bazı insanlarımızın, ayakları üzerinde durmaktan
vazgeçişlerinin hazin sonudur.
Biz bu muyuz? Böylesine hızla gelişen bir dünyada, aynı
kalmak, matah bir şey değil ki. Değişime ayak uydurmak, ön ayak olmak, değişime
liderlik yapabilmek ne kadar önemli bir olgu. Avantaj kollamadan ve koklamadan.
Ne şekilde değişir bu insanlar?
Edindirilmiş sosyal refleksler, fayda sağlar mı dersiniz?
Sanırım artık aynı kalmaktan öte,
artık kendimizi bilmemiz ve bir an önce kendimizi toplamamız lazım.
Medeniyet şart. Olmazsa olmaz
Kendinizi çok önemli görmeyin ne
olur?Önceliği kendiniz hak ediyor diye düşünmeyin?Bu size ne yapar biliyor musunuz?
Sizi ağırlaştırır, hantal yapar,
bencil yapar, gelişemezsiniz, olduğunuz yerde sayıklar, sadece fırsatları
kollayan oluverirsiniz. Topluma faydanız olmaz, sadece hak yersiniz.
“Yoz arıları” ifadesini Uğur Mumcu’dan okumuştum. Yani anladığım, aslında isterse çalışkan olabilen ama başıboş dolaşmayı seven ve medeni olmayı zul sayma hali. Yazımda tam bunu anlatmıyor mu?