İşte bu satırlar Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban adlı romanından. Romanın etkisinden çıkıp günümüze gelelim. Tabi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Köylü milletin efendisidir’ sözü de aklımızda olsun. Neydi köylüyü milletin efendisi yapan? Tabi ki üretiyor olmasıydı. Üretmek, üretime hakim olmak, insanı, şehri, ülkeyi güçlü kılan en büyük faktördür. Günümüz koşullarında bunun aksini iddia edebilir misiniz? Tabi ki hayır. İşte üreten köylü koca bir ülkenin can damarı ve güç göstergesiydi. O nedenle efendiydi.
Peki ya şimdi çiftçi, milletin nesi? İşte burası derin bir sessizlik, derin bir muamma. Anadolu’nun bereketli toprakları hak ettiğinin çok daha altında ilgi ve alakaya maruz. Buna sebep belki değişen zihniyet belki tarım politikaları.
Herkes kendine göre yorum yapabilir. Şöyle bir kısır döngü var, devlet eliyle alan bazlı destek veriliyor. Hem birim alandan maksimum verimi hedefliyoruz hem de ürüne değil alana para veriyoruz. İşte bu üretim eksenli değil para eksenli politikadır. Çoğu kişinin dillendirdiği gibi bende söylüyorum ‘alan bazlı değil ürün bazlı destek olmalı.’ Ürettiğin kadar destek alırsan otomatikman Anadolu’nun toprakları çiftçinin elinde daha fazla hayat bulacaktır.
Bir başka kısır döngüden daha bahsetmek isterim. Özellikle bölgemizde tarım arazilerinin orman arazisi olarak kayıtlara geçmesi. Bu sorun nedeniyle birçok vatandaşımız mahkeme kapılarını aşındırdı. Burada da bir tezat var; hem alan bazlı destek veriyorsun hem de alanı orman arazisi olarak kayda geçip alan bazlı destekten vatandaşın aldığı payı da azaltıyorsun…
Bence daha komplike düşünmeliyiz. Politikalarımız balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek olmalı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da ulusa sesleniş konuşmasında ifade ettiği gibi ‘Biz üretmek zorundayız.’ Mesaj net öyle değil mi?