Günler aylar yıllar su gibi akıp geçiyor. Yine hüzün ve hazan ayı olan, kara kışın habercisi Kasım ayı geldi. Mevsimler tıpkı insan yaşamı gibi; İlkbahar, yaz sonbahar ve kış. Bu yüzden hayatı çok anlamlandırmaya gerek yok. Sizlere hediye edilen bu hayatı kendiniz için yaşayın. Can Yücel ne de güzel söylemiş...; “Kulpu kırık fincanları, Zayıflayınca giyerim’ kotunu, Son 5 aydır giymediğiniz kıyafetleri, Arka balkona tıkıştırdığınız, bir gün yüzünü yenilerim pırıl pırıl olur dediğiniz o sandalyeyi, Dibi kararmış tencereyi, Taşındığınız hangi evden kaldığı, hangi kapıyı açtığı artık meçhul olan o anahtarları, Sırf genç ve güzel çıkmışsınız diye yanınızda o hiç sevmediğiniz tiple poz verdiğiniz fotoğrafı, Çekmecenin dibindeki müzik kasetlerini
ATIN
Ohh bir ferahlayın bakalım. Tamam mı? Şimdi ihtimalleri atın. “Olacaktı, son anda olmadı”ları atın, olmamış işte. Takılıp kaldığınız o günü, Düşünüp durduğunuz o lafı.
ATIN
Küstüğünüz için uzun zamandır görmediklerinizin aklınızda kalan son görüntüsünü, Alındıklarınızın, gücendiklerinizin hiç umurunda olmayan o “olayı”
ATIN
O hiç beceremediğiniz yemeğin tarifini, Kestiğiniz eski gazete küpürünü, İçinizi kemiren o ukteyi
ATIN
Zamanı gelince yiyeceğiniz soğuk intikam yemeğini de dökün. Soğuk yemeğin hiç tadı olmaz. Cevabı olmayan soruları Kaçırdığınız fırsatları Atıldığınız işleri Beceremediğiniz ilişkileri Kişisel gelişim kitaplarını
ATIN
Arkanızdan konuşanları, Önünüzü kapayanları, Alamadığınız terfiyi, Oturamadığınız evi, “Şimdiki aklım olsa”ları, Aldığınız en kötü karneyi, Hatta en iyi karneyi, Çalışmayan saatleri, İşe yaramayan fikirleri, Kaçan trenleri, Zamansız yaşlandıran dertleri, “O gün” olanları, Halının altına süpürdüklerinizi, Dolabın dibine iteklediklerinizi
ATIN
Bakın, ne güzel Güneş çıktı.” Kasım’da yaşamınıza güneş açması dileğiyle...