Tamam…
Yazılı basın, yani
gazeteler cep telefonuna sığdırılabilen internet ve sosyal medya karışışında
direnemiyor. Her geçen gün tirajlar azalıyor.
Ancak, tirajların
azalması dolayısıyla gazete okuyucusu oranının azalmasına sebep sadece bu değil
ki!
Ben diyeyim “vatandaş”, siz söyleyin “okuyucu” iki fırtta içilen bir bardak
çaydan daha ucuz olan gazeteyi bulamıyor ki alsın.
Misal mi?
Trabzon’un nam-ı diğer
Moloz, yani Pazarkapı semtinde gazete bulmak imkânsız.
Sanki gazeteyi
arabası olanlar alırmış gibi sadece bir benzin istasyonunda var idi, o da
bırakmış.
Sadece Moloz’da mı
yok? Çok yerde yok!
Demek istiyorum ki;
tamam halkımızın okuma alışkanlığı yok.
Hatta mesleğimizin,
araştırmacı gazeteciliğin ustalarından rahmetli Uğur Mumcu’nun (1942-1993) “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar” diye tarif ettiği pek
çok!
Buna rağmen gazete
almak isteyenler var, oluyor. Ama bulamadıkları için alamıyorlar.
Çünkü satan yok…
Yani, bayi yok ki
gazete olsun!
ÇOK ŞEYİ UNUTUYOR, PARAYI HİÇ UNUTMUYORLAR!
Hani denir ya, “Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti!”
Bizimkisi “Yaza yaza kalem bitti” diyeceğim ama
yerini tuşlar aldığı için “Bilgisayara
bile gına geldi!”
Neyi mi?
Tabii ki, her cuma
imamın hutbeden inmeden ona, buna, şuna; yetmedi yarım kalmış 2 minareli
camilere vb. vb. para istemesi!
Hem de, “Boy geçmeyin” diye adeta talimat
verircesine…
Demek istediğim o ki,
hutbenin kutsiyetine halel getirdiğini düşündüğüm, inandığım para isteme işi
her cuma hiç ama hiç unutulmuyor.
Ama Mehmet Akif’in;
“Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli” diyerek tarif ettiği Türkiye topraklarında
ibadetin hür bir şekilde yapılmasına canları pahasına vesile olanlara önderlik
eden Mustafa Kemal Atatürk ara sıra hariç, çokça unutuluyor.
Haa bir gidişat daha
var ki, o da yakında her caminin çıkışına içinde bir de memur olan vezne
konulur ise kimse şaşırmasın!
DEĞİŞTİRİN SU ADLARI!
Nüfus kağıdı almak
için; “Hükümet Konağı”na, hak,
hukuk, adalet için “Adliye Sarayı”
tabelası asılan yerlerden içeri dalmamız yetmezmiş gibi, şimdi de din-iman için
“Diyanet Sarayları” ihdas edildi!
Devlet ve din adına
konaklara, saraylara kaldık!
Ne gerek var buralara
konak, saray ismi vermeye?
Hükümet Binası,
Adliye ve Diyanet İşleri Merkezi denilsin, olsun bitsin!
Onun için “Değiştirin şu adları” diyorum!