Halk arasında sıkça kullanılan, son zamanlarda ise zirve
yapmış iki deyim vardır.
Birisi girenin çıkanı belli olmadığı, her şeyin karmakarışık
olduğu yerler için söz edilen “Burası Dingo’nun ahırı mı”dır.
Diğeri ise çözümü olmayan problemler için kullanılan
“Derdini Marko Paşa’ya anlat”tır.
Ama ne ilginçtir ki, her iki ibareyi kullananların tamamına
yakın kısmı da, “Dingo’nun ahırı” neresidir? “Marko Paşa” kimdir?
Bunları bilmezler. Ama mesleğimizin ustalarından rahmetli
Uğur Mumcu’nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar” diye tarif
ettiklerine örnek teşkil edercesine bu ibareleri kullanır dururlar.
Rahmetli Nasreddin Hoca gibi yapmayarak, yani “Bilenler
bilmeyenlere anlatsınlar” demeyecek, Dingo’nun ahırı neresidir, Marko Paşa da
kimdir? Bunlara bakalım.
*
Önce Marko Paşa kimdir?
Kızılay’ın kurucu simgesel isimlerinden ve de doktordur.
Kimin başı derde düşse gidip derdini Dr. Marko Paşa’ya anlatırmış. O da
herkesin derdine derman olurmuş. Bu nedenle çözümü olmayan problemlerde halk
arasında “Git derdini Marko Paşa’ya anlat” deyimi o günden bugüne değin
kullanılır.
*
Gelelim, ya da girelim Dingo’nun ahırına!
İstanbul’un sembollerinden birisi olan tramvaylar 1872
yılında kullanılmaya başlandı. Günümüzde elektrikle çalışan bu tramvaylar ilk
yıllarında atlar vasıtasıyla çekiliyordu.
Tramvayları çeken atlar da sonuçta canlılar ve yoruluyorlar.
Şişhane yokuşunda yorulan atlar Taksim’de dinlendiriliyor, yerlerine de
dinlenen atlar geçiyordu. Böylelikle seferler aksamıyordu. En çok kullanılan
Şişhane-Kurtuluş arasında çalışan tramvayların atları Dingo isminde bir ahır
sahibinin ahırında dinleniyorlardı. Hattın yoğun olmasından mütevellit çokça da
giren çıkan oluyordu Dingo’nun ahırına.
Üstüne üstlük Dingo içkiyi fazla seven ve sürekli alkollü
dolaşan birisiydi. Bu da ahırdaki defterlerin tam olarak, düzgün bir şekilde
tutulamamasına yol açıyordu. Giren çıkanın haddi hesabı olmuyordu. Yorgun atı
getirenler bazen bir önceki seferde yorulan atı alıp gidebiliyordu. Garibim
atlar da dinlenemiyordu haliyle. İşte girenin çıkanın belli olmadığı Dingo’nun
ahırı deyimi böyle yerleşti.
*
Ezcümle soracaksınız ki; “Ortada fol yok, yumurta yok.
Nereden çıktı bu Marko Paşa ile Dingo’nun ahırı?”
Kıssadan hisse. Her yerin adeta Dingo’nun Hanı’na dönüştüğü bir devirde, dertlere derman Marko Paşa gibisini gel de bul bakayım!
DOĞRUCU DAVUT OLABİLMEK…
“Davut gibi o günkü
vezirlerden bugünkü bakanlara” diyerek kıssadan hisse:
Padişahın birinin Doğrucu Davut adında bir veziri var imiş.
Padişah bir gün savaş hazırlıkları yaparken sormuş; “Davut ne dersin, bu savaşı
kazanabilir miyiz?”
Doğrucu Davut bakmış bu işin sonu iyi görünmüyor; “Padişahım
gelin bu savaştan vazgeçin, şu şu sebeplerden dolayı kaybederiz.”
Padişah bu ya, “Bre Davut, sen nasıl benim irademe karşı
gelirsin… Atın derhal zindana” demiş.
Padişah savaşa gitmiş ve kaybetmiş ama Davut hala zindanda.
Aradan altı ay geçmiş, yine bir savaş durumu olmuş, “Çağırın şu Davut'u soralım bakalım bu defa
ne diyecek” demiş.
Davut huzura gelince, padişah; “Söyle bakalım Davut, yine
bir savaş durumu var, bu defa ne diyeceksin?”
Davut savaşla ilgili şartları şöyle bir gözden geçirmiş ve
“Padişahım, siz en iyisi beni zindana geri gönderin” demiş.