Atakan’la birlikte bir kez daha, sosyal medyanın siyaset dâhil, ekonomik, kültürel ve toplumsal yaşam içerisinde önemli bir role sahip olduğunu gördük. Toplumsal yapımız ve eğitim sistemimizle yüzleştik.
Tüketim kültürü yine iş başında!
Sadece on yaşında olan bir çocuğu, önce idol yaptık sonra da, yerin dibine sokmaya çalıştık. Onu anlamaya çalışmak yerine büyükleri gibi davranmasını bekledik. Nihayetinde uzaydan gelmedi, Atakan bu milletin bir evladı… “Ne doğrarsan aşına o gelir kaşığına!”
En genel anlamıyla Atakan bize,
bir insanı iki günde nasıl savurup tüketeceğimizi gösterdi. Eğitimden
aile kurumuna kadar, bireyler arasındaki ilişkilerin hangi noktalarda olduğunu
gösterdi. Bu halimizle, kültür ve sosyalleşme konusundan, bireylerin
taşıdığı rol ve statüsüne kadar hiçbir bütünlüğümüzün olmadığını, insani
ilişkilerimizin bir bütünlük içerisinde yürümediğini, dengeli bir toplum
yapısına sahip olmadığımızı gördük.
Toplumun iyiyi, doğruyu, güzeli ve çirkini tanımlamak için koymuş olduğu, toplum üyelerini birbirine yaklaştıran ve toplumun devamını sağlayan değerlerimiz artık bir güç olmaktan çıkmış vaziyette. Ortada ne değer var ne de bu değerleri yaşatma gayretinde olan insanlar. Kendi eksiklerimizi görmeden, on yaşında ki çocuğa bile en ağır sözler sarf edebiliyoruz. Unuttuğumuz bir şey var; kişi “vatanseverlik, misafirperverlik, büyüklere saygı gibi” toplumsal değerlerle doğduğu an tanışır. Toplum da varsa eğer bu değerlerle de büyür.
Bu kadar yozlaşmış, uyumsuz ve parçalanmış bir yapıda el kadar çocuktan kendi yaşına uygun davranış bekleyen büyükler acaba siz üslendiğiniz hangi rolün örneği olabildiniz? Öğretmen, anne, baba, yönetici, siyasetçi, esnaf hangi biriniz sosyal ilişkilerinizde yaşadığınız toplumla bir bütünlük içindesiniz?
Çocuklar olaylara verecekleri tepkileri ebeveynlerinden öğrenir.
Öğrenmenin merkezinde merak vardır. Hangi öğretmen bu bilinçte ve çocuklarında yeni şeyler öğrenme hevesi geliştiriyor? Ya da bu farkındalığı olan çocuklarımız keşfedecek, bilgiye ve donanıma sahip.
Asıl gündemimiz “varlık nedenini bilmeyen,
hedefsiz, ilkesiz, kendini tekrar etmekten öteye gidemeyen, aynılaşmış”
çocuklar yetişmesine neden olan
gayriciddî toplumsal yapımız ve eğitim sistemimiz olmalı.
Türkiye’de ilkokul, ortaokul ve lise çağlarında tahminen 500-600 bin üstün zekalı, 5-10 bin de dahi çocuk var.
.
“Maalesef
dahi çıkartamıyoruz. Ancak yurt dışına giderse oralarda yetişirse dahi
olabilen insanlarımız var, Aziz Sancar gibi. Oysa gelişmiş ülkeler beşeri
sermayesini yani sadece üstün zekasını değil, zekasını da kullanabilen,
değerlendirebilen ülkeler olduğu için bizim çocuklarımızı alıp
değerlendiriyorlar.”