Bu hafta gündemi çok hızlı yaşadık…
Kamuoyu ve siyaset önce, “Kanal İstanbul” projesine “karşı olanlar
ve olmayanlar” diyerek ikiye bölündü… Sonra “yerli otomobil” ile bütünleştik.
“Yerli otomobil ve Kanal İstanbul” nedir,
ne değildir, yarınlarımıza ne getirir ve gidişatımızı nasıl iyileştirir?
yorumumu şimdilik bırakıyor, projelerin havada kalmamasını, ülke
beklentilere cevap vermesini ve bir dünya markası olmasını
diliyorum.
….
Benimse bu hafta gündemimde, İstiklal
Marşı'mızın yazarı “bütün zamanların” münevveri Mehmet Akif Ersoy ve
onun bugüne ışık olacak mesajları var.
Yarınları okuyan, insanı ve bilgiyi öncelik yapan, milli kalkınma
için toplumu sürekli uyaran ve de uyanık tutmaya çalışan yanı değil midir?
Akif’i, bütün zamanların aydını yapan.
Akif’in, “Müslüman milletlerin gelişmesini engelleyen
ilk ve en büyük felaket, cehalettir.” diyerek… İşaret ettiği “hem
bilgisizlik, hem de dini anlama ve yorumlama konusundaki yanlışlıklarımız” bugünün
de en önemli sorunu değil mi?
Yine Cami cemaatine verdiği hutbelerin birinde Akif,
kalplere seslenerek diyor ki,
“Her tarafta Müslümanlık cehalet, Müslümanlar sefalet içinde
mahvolup gidiyor.
Aman yarabbi. Kur’an ne söylüyor biz ne anlıyoruz.
Biz cehaletimiz yüzünden dinimizi bu hale getirdik, din de bizi bu
hale getirdi.”
Peki, onu anlayabildik mi? Hayır!
Bilgiye istediğimiz an ulaşabilme özgürlüğüne sahipken,
diplomalarımız çeşit çeşit duvarlarda asılıyken, neden hala cehalet belasından
bahsediyoruz? Demek ki mesele sadece bilmek değil.
Mesele; insanımızın kendini bilmesi, din adamlarının,
toplum önderlerinin ve siyaset yapanların güvenirliği ve ahlakı, toplumun
kimliğinin idrakinde olması.
Keşke Akif’in uyarıları doğrultusunda çözümler üretebilsek. Keşke
kendimizi tanımak için Akif’in bize tuttuğu aynaya bakmak gibi bir idrake sahip
olabilsek.
Keşke toplum olarak Akif yüreğine sahip, “erdemli, ahlâklı,
inançlı, mücadeleci” doğruların insanı olabilmeyi ilke edinebilsek…
Toplumun bağışıklık sistemini oluşturan “inancımız,
eğitim kurumlarımız, tarih bilincimiz ve dilimiz” yara almış, kimliksiz kuru
kalabalığa dönüşmüşüz.
Bizi biz olmaktan çıkaran cehaleti, ne kanallar ne arabalar
önleyebilir.
Mevcut düzeni iyileştirecek adil ve ahlaklı insanları yetiştirecek eğitim ve inanç sistemini kuramadıktan sonra,
Milli bilinci uyanık, Hak ve hakikati yüreğinde taşıyan nesiller
yetiştiremedikten sonra, iktisadi gelişmenin temeli olan
toplumsal barışı sağlayamadıktan sonra, hangi proje benim
yarınım olabilir ki?
Sonuç; Bir ülkenin kalkınmasındaki en önemli bileşen
insan varlığı ve eğitimidir. Ülke kaynakları, insanının bilgileri, becerileri,
zihniyeti ve tutumları ile değerlenebilir ancak. Kalkınmanın öznesi olan
insanın rolünü göz ardı eden herhangi bir kalkınma girişiminin, iyi dilek
olarak kalması ve başarısızlığa uğraması kaçınılmazdır.
“Öyleyse cehalet denilen yüz karasından… Kurtulmaya
azmetmeli baştanbaşa millet.”
“Çünkü
milletlerin ikbâli için evladım, Marifet, bir de fazilet.. iki
kudret lazım…”