Sivil toplum
kuruluşları, kitleleri bilinçlendirip harekete geçirmeye yarayan, sorunları
tartıştıran aynı zamanda da çözümler konusunda siyaset ve devlet arasında köprü
oluşturan, oluşumlar olarak görülürler.
Konu; Kamu ve özel
sektörden sonra üçüncü sektör olarak konumlanan, arkasına toplum ve demokrasi
gücünü alan sivil toplum kuruluşlarının, özellikle kamuoyu oluşturma, siyaseti
denetleme ve yönlendirme konusunda ki görevlerini etkin bir biçimde yerine getirememeleri
ve siyasetin STK’lara bakış açıcı.
Maalesef ülkemizde ne
siyasi partilerin ne de sivil toplum örgütlerinin, görev ve sorumluluklarını yerine getirme
konusunda bir bilinç ve kararlılık ortaya koyamadıklarını görebiliyoruz. Böyle
olunca da ülke ve toplum meselelerine çözüm getirme konusunda, eksik ve de geç
kalınıyor.
Sivil toplum
kuruluşları sayesinde, “siyasi partilere girmeden” sorunlarını dile getirebilme
şansı elde edeceğini düşünen insanlar artık STK’ların siyasi kimliği ile karşı
karşıya kalıyorlar.
Halbuki siyaset,
STK’lar sayesinde, kendi gibi
düşünmeyenler ve kendine benzemeyenler hakkında fikir sahibi olabilme şansı
elde eder. Dolayısıyla siyaset, STK’lardan tam destek beklentisi içinden
çıkmalı, yalnızca kendi gibi düşünen, uzlaşma konusunda sorun çıkarmayacak olan
STK’larla yan yana gelmenin siyasetlerine hiçbir şey kazandırmayacağını
bilmeli. Sağlıklı bir iletişim ağı kuramayan yapılar demokrasinin işlemesine
katkı sunabilir mi? Oysa demokrasi kültürü, sizler gibi düşünmeyen insanlarla
kurduğunuz iletişimle gelişir. Siyasi
partilerin ve liderlerin STK’lara arka bahçeleri gözüyle bakması, varlık
nedenlerini unutup kendilerini destekler bir ilişkiye zorlamaları, STK’ların da
bu düşünceye hizmet etmeleri, ortaya kocaman bir tiyatro sahnesi çıkarıyor. Al
gülüm ver gülüm durumu!
Yandaş basından sonra
yandaş STK’lar!
Halbuki Sivil toplum
kuruluşları gönüllülük esasına göre çalışan, kendi desteklerini oluşturan,
devletten ve siyasetten özerk, özel alan ve örgütlü bir sosyal yapılanmadır.
Son yıllarda siyaset ve devlet kurumları ve de AB projeleriyle varlıklarını
sürdürme çabasında olan STK’lar, bir yerin sözcüsü durumuna düşerek aslında,
bireylerin demokrasi alanlarını bitirdiklerinin farkında bile değiller. STK’lar
siyasete sırtını yaslayacak ve siyasetten güç alarak yürüyecekse, onun adı
sivil toplum kuruluşu olamaz. Olsa olsa siyasetin bir kolu, menfaatlerin vücut
bulduğu bir yapılanma olur.
Sonuç olarak;
Siyasetin sokaklara
inmeden önce, toplumun sorunlarına ortak dil geliştirmek ve çözüm üretilebilmek
amacıyla yan yana gelmiş insanlara ve örgütlenmiş bütün yapılara ayırım
yapmaksızın ulaşması gerekir.
Demem o ki hiç kimse
Sivil Toplum Örgütlerine, seçimden seçime, boy boy resim çektirmeye, çay içmeye
ya da kendine yandaş yapmaya gelmesin. STK’lara gelecekseniz eğer, toplum
sorunları karşısında farklı kesimlerin bakış açılarını öğrenmeye, bu
düşünceleri eylem planlarınızın içine katmaya, samimi bir işbirliği ortaya
koymaya gelin.
Tabi STK’larda, siyasi
bir taraf olarak görünme yanlışından vazgeçip, demokrasiye, sivil kimliğine,
bireylerin sesi olabilme özgürlüğüne sahip çıkmalı.