Küreselleşmenin
de etkisiyle, pek çok
şeyin aynılaştığı; kültürden, siyasete kadar
farklılıkların yok olduğu bir dönem yaşıyoruz. Özellikle siyaset kurumlarının, ideolojik içeriğinin
boşalması, hedefsiz, ilkesiz, yenilikten uzak kalması, kendilerini tekrar
etmelerine sistem partisi olmalarına ve tektipleşmelerine neden olmaktadır.
“İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın” ifadesi Türk siyasetine önemli bir kılavuz olmalıyken
siyasetin, kendi
geleceğinin ve başka amaçların peşine düşmesi, güvenilirliklerini tartışılır
hale getirmiştir.
Özellikle son yıllarda sadece seçime
ve iktidara odaklanılması, siyasi kurumların, söylemleri çözümleri ve tepkileri
ile bir farkındalık ortaya koyamaması vatandaş tarafından “Birbirilerinden
farkları yok. Siyaset, kendini yaşatma ve rant dağıtma kurumu haline gelmiştir.”
şeklinde ifade edilmektedir.
Özgünlük yok. İddia yok.
Sistem partileri dışında, mazisi olan siyaset kurumları bile entelektüel
birikimleri vakit kaybı olarak görmekte, hem kendi ilkelerine hem de tabanın sesine
uzak kalmakta bu da onları hedefsiz ve sorgulanır durumda bırakmaktadır.
Milletine ulaşamayan, akılcı ve özgün bir hareket
ortaya koyamayan, halkın enerjisini toplayacak bir iddianın sahibi olamayan,
geçmişi tecrübe hanesine ekleyemeyen ve bugünü doğru okuyamayan siyasetin, insanını
yaşatma gibi bir meselesi olabilir mi?
Birbirinin kopyası, hareketsiz, renksiz ve
kimliksiz siyaset ve kurumları, bu halleri ile toplumun sorunlarına çözüm
aramak yerine ülke sorununun bir parçası haline gelmiş durumdadır.
İmdi, Türkiye’de siyasetin milli, tutarlı
ve sağlam bir düşünce çerçevesi içinde yapıldığını, çözümlerin adresi olduğunu
söyleyebilir miyiz?
Aylar öncesi, “ortaya çıkan bu‘siyasi benzeşme’ insanları, parti arayışından çok, durum ve vaziyete göre şekil almaya, kişilere ve menfaatlere göre hareket etmeye yöneltiyor…” demiştim.
Bugün aynılaşmış ve zihniyeti bulanık
siyaset sadece kendini zehirlemekle kalmamış, vatandaşı da, çıkar, ikbal ve
makam vb. gibi konuların peşine düşürmüş, pek çok yanlışı, sırf gelecek
beklentisi ile alkışlar hele getirmiştir.
Sonuç olarak;
Siyaset artık, belirsizlik ve aynılaşma
ortamından çıkarak, fikirsiz ve ilkesiz sadece, duygular, semboller ve de “ittifaklar
adına” günlük rakamsal hesaplar üzerinden yürümekten vazgeçmelidir…
Olayları nasıl anlamlandırdığınız, mevcut
siyasal ortamda hangi talepleri öne çıkardığınız, hangi dili kullandığınız ve
nasıl bir gelecek tahayyül ettiğiniz çok önemli…
Bir hesap yapacaksanız, insanı yaşatmak ve milletin geleceği
üzerine yapmalısınız.
Dolayısıyla
çözümleri,
ideolojisi ve duruşu ile toplumun önünden gidecek nitelikli siyasi örneklerin ve
kurumların artık bir an evvel, farkını ve fikrini ortaya koyması gerekiyor… Bu
sorumluluğu yüreklice üslenecek olanlar, sadece ülkelerinin değil,
ideolojilerinin de kahramanları olacaklardır.
Yoksa!
Aynı zihniyet ve aynı insanlarla
ilerlemeye çalışan, tek tipleşmiş, fikirlerin ve farklılıkların kaybolduğu
siyasetin, uluslarası
siyasi sistemin eline geçmesi kaçınılmazdır.
Biline…