Başlangıçta geçici bir durum
olarak gördüğümüz Suriyeli göç dalgası, gün geçtikçe kalıcı bir hâl
almaya başladı. Suriye’de ki belirsizlik devam ettiği, göçün
nedenleri yok edilmediği müddetçe de, bu dalganın devam edeceği, Suriyelilerin
ülkelerine dönmeleri konusunun da, hep havada kalacağı görünüyor.
İktidar işin içinden çıkamıyor,
muhalefet ise, meseleye çözüm olabilecek elle tutulur bir şey ortaya koyamıyor.
Böyle olunca da maalesef, “Suriyeliler gitmeli” söylemleri dilek ve temenniden
öteye geçemiyor.
Olaya, “Türkiye, hem tarihi hem de güncel göçlerin kavşağında
bulunan bir coğrafyadır. Bu açıdan, tarihin değişik dönemlerinde kendisine
sığınan sayısız göçmene ev sahipliği yapmıştır. Bu da onlardan biridir gibi”
bir yorum yapmak, işi hafife almaktan başka bir şey değildir.
Oysa olayın Suriye sınırları dışında şekillendiğini bilmemiz,
siyasetimizi ve çözümü buna göre üretmemiz, tedbirlerimizi ve geleceğe
dönük planlarımızı da bu fikirler doğrultusun da yapmamız gerekiyor.
Tarihte göçlerin nedenlerini, emperyalist
ülkelerin dini, siyasi ve ideolojik hedeflerini yeniden gözden geçirmemiz bize,
önemli fikirler verecektir.
Batının planları; Türklerin dünyaya açılması engellenerek, belli bir bölgeye
sıkıştırılması, yaratılacak kimlik bunalımı ile ülke birliğinin güç kaybına
uğratılması, İslam coğrafyasının inanç dinamiğinin kırılması; kısacası; ülkemizin güvenliği,
milli kültürü ve demografik yapısı üzerinedir.
.
Eğer bazı tedbirler alınmazsa batının
planları işleyecek; bugünün dağınık sığınmacıları, yarının örgütlü, kimlikli
işgalcileri bile olabilecektir. Bütün bunlar, ülkemiz için en
önemli beka sorunu ve birliğimize tehdit unsuru oluyor.
Dün olduğu gibi bugün de Batının, “Anadolu’nun Türk ve Müslüman kimliğini yok etme”
gayesine dur diyecek çok kapsamlı politikalara ihtiyacımız var.
“Türkiye milli kültüründen
uzaklaşarak Araplaşıyor” diyenlere de, “yabancılara toprak satılmamalı”
diyenlere de kulak vermeliyiz.
Sadece Suriyeliler değil,
ülkemizin her yanında kolaylıkla taşınmaz sahibi olabilen Araplarda yarın başka
bir tehlikenin habercisi; Arapların İngiliz ve ABD aklı ile yürüdüğünü
biliyoruz.
Suriyelileri nasıl tanımlarsanız tanımlayın, sorunun çözümü milli olmalıdır.
İktidarın, STK’lar eliyle yürütülen AB projelerinden medet ummak
yerine, acilen, kapsamlı bir ‘Suriyeli sığınmacı politikasını” hayata geçirmesi
gerekiyor. Özellikle sahipsiz çocukların devlet denetimine
alınması, Suriyelilerin mahalle ve toplu yaşam alanları kurmalarının önüne
geçilmesi ve de toplumsal entegrasyon sürecinin hızlandırılması gibi...
Sinan Ogan’ın; “Suriyelilerin
yarattığı toplumsal sorunların önlenmesinde en önemli araç eğitimdir. Eğitimden
yoksun bir 'kayıp neslin' düşük gelir ve dışlanmışlık duygusu ile beraber ciddi
sosyal problemlere yol açacağı öngörülebilir.” değerlendirmesine katılmamak
mümkün değil.
Kimse kusura bakmasın, “misafir
kabul etmeyiz” demiyoruz ama evimizin düzenine uymaları, zamanı gelince
gitmeleri şartıyla…