19 Mayıs Atatürk’ü
Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı büyük coşku ile kutladık.
Bir kez daha Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşlarını şükran, minnet ve rahmetle andık.
Öyle güzel bir tarihimiz, öyle güzel ecdadımız var ki...
Her zaman söyledim...
Mustafa Kemal, Allah’ın Türk milletine büyük bir
armağanıdır.
Nezihe Araz’ın Dünya Yayıncılık tarafından yayımlanan “Mustafa Kemal’le 1000 Gün” adlı
kitabında, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’la ilgili çok duygusal bir anı var.
Bugüne kadar hiç okumamıştım.
Sanırım birçoğunuz da okumamıştır.
O anı Mustafa Kemal’in cepheye gitmesi ile ilgili.
Zübeyde Hanım ile Mustafa Kemal’in emir eri Ali Çavuş
arasında geçiyor.
Kitapta yer alan anıda şu ifadeler yer alıyor:
***
“Mustafa Kemal’in emir eri Ali Çavuş içeri girdi:
- Beni emretmişsin
anne!
–Uğlum nerde Ali?
Mustafam nereye gider?
Ali başını önüne eğmişti:
- Çaya gitti anne.
Çay davetine. Sana da öyle dedi ya.
- Adi! A be ben
bilmezmiyim nereye gitmiştir uğlum. Anayım ben! Cepheye gitti. Yüreğim öyle
der. Ama o istemez hiç kimse bilsin nereye gittiğini. İşte yazdığım bir mektup
bunun için Mustafama.
Ali şaşkın şaşkın:
- Yazdın mı, diye sorarken, Zübeyde Hanım gözlüğünü düzeltti
ve yazdıklarını okumaya başladı:
- Mustafam, bilirim
gelmeyeceksin. Çay davetine gidiyorum dedin. Ama molla annen nereye gittiğini
bilir. Sen cepheye gidersin. Benim yüreğim bunu bilir. Senin için dua ediyorum
bilesin. Bil! Ve de Mustafam, zaferi ele almadan dönme. Ben, seni beklemeyi
bilirim. Ali al bu mektubu yetiştir una. Neredeyse bul.Bul uni anladın mı?
(...)
Mustafa Kemal kalpağı elinde Ali Çavuş’un ona ulaştırabildiği
anasının mektubunu bir kez daha okuyup cebine yerleştirdi, sonra kalpağını
başına giydi.
İki elini yanındaki genç yaveri Salih’in omuzlarına koyarak:
- Ne oldu, dedi, sus
pus oldunuz. Merak etmeyin çocuklar, cebimde anamın hayır duası var. Artık size
sırrımı açabilirim. Şimdi buradan doğru cepheye gidiyoruz. Taarruzu
başlatacağız! Önce Tuz Gölü üzerinden Konya’ya, oradan da doğru
cepheye! Konya’da yapılacak önemli bir işimiz var. Ayın yirmisinde de yine
Akşehir’de olmamız lazım.’
Kocatepe’de gün doğuyor. Sonsuz bir sessizlik ve bekleyiş...
Mustafa Kemal, bir taşın üstünde oturuyor.
Arkasında ayakta Kolordu Kumandanı Bekir Sami, Fevzi ve
İsmet Paşalar.
Mustafa Kemal konuşmuyor, düşünüyor.
Birden gökleri yaran, sessizliği paramparça eden topçu
barajı ateşi başladı. Sanki yer yerinden oynuyor. Kocatepe ara sıra ışığa
boğuluyor, bir amfitiyatro gibi görünüyordu. Mustafa Kemal, ayağa kalktı.
Dediklerini hiç kimse işitmiyormuş gibi seslendi:
- Rabbim!
Yunanlıların kazandığını gösterme bana! Onlar kazanacaksa gök kubbe başıma
yıkılsın daha iyi. Anam! Bize dua et!”
***
İşte o anı böyle...
Mustafa Kemal’in
itikatını sürekli sorgulayanlara, millete bu yönde algı operasyonu yapanlara
ders verir gibi...
Bir ayette şöyle
denir: ‘DUANIZ OLMASA SİZE NEDEN DEĞER VEREYİM?’
Şöyle bir düşünün...
Memleketimizin bütün tersanelerine girilip, bütün
ordularının dağıtılıp, her köşesinin bilfiil işgal edildiği zamanlardı.
Paraları, yiyecekleri, ilaçları, silahları, kurşunları yoktu
ama göğüslerinde imanları vardı.
Bu koşullar altında bile bu toprakları ne terk ettiler ne de
terk etmeyi düşündüler. Yeri geldi cepheye mermi taşıdılar, yeri geldi gencecik
oğullarını vatan yolunda kara toprağın bağrında uyuttular ve hep birlikte
yoksulluğun içinden yükselen bir zafer, bir destan yazdılar:
Kurtuluş Savaşı
destanı.
Cepheye giden genç belki bir daha hiç göremeyeceği
annesinden helallik istiyor. Belli ki anne ağlıyor. Vatanın haline, oğlunun
gençliğine, her şeyden habersiz, öksüz kalacak çıplak torununa ağlıyor.
Ama dudaklarından duadan, “Vatan sağ olsun”dan başka bir şey çıkmıyor.
Eli silah tutan tüm erkekler cephede.
İş başa düşmüş, analarımız kızlarını da alıp İmalat-ı
Harbiye’ye koşmuş. Kınalı elleri hamur açmakla değil, cepheye kurşun
yetiştirmekle meşgul. Objektife mahcubiyetle baktıkları temiz yüzlerinden umut
ve inanç okunuyor.
İşgale karşı herkes birleşmiş.
Elde avuçta yok.
Kuva-yi Milliye birliklerinin ihtiyaçları halk tarafından
karşılanıyor. Ne hastane ne doktor: yaralıları kadınlarımız tedavi etmeye
çalışıyor.
O durumda bile silahlarını ellerinden bırakmaya
yanaşmıyorlar.
Yunan ordusu Yassıhöyük’ü alıp Ankara’ya yürümeye ve Asya’da
büyük imparatorluk kurma hayallerini gerçekleştirmeye hazır.
Ancak hesaba katmadıkları şey iman gücü.
Yunan top sesleri altında Ankara’da yapılan zafer duası.
Başlar önde, kalpler Rahman’a, eller semaya doğru açılmış,
silahımız dua.
O nedenle; Bu büyük
milletin küllerinden yeniden doğmasına liderlik yapmak eğer Mustafa Kemal’e
nasip olmuşsa bunun arkasındaki sır perdesi nedir?
DUANIN GÜCÜ