SON DAKİKA
SON DAKİKA


Atatürk’ün İsviçre’ye “İstanbul yazacaksınız” resti!
11.06.2019
Son günlerde siyasilerin savaş meydanı İstanbul... 
Şehrin adı ile ilgili de bir tartışma başladı. 
“Onlar kazanırsa buralar yine Konstantiniyye olacak, biz kazanırsak İstanbul olmaya devam edecek” demeye kadar giden, üzüntü verici bir manzara...
Madem öyle dedik, İstanbul’un isim tarihine bakıp sizlerle paylaşmak istedim.
Tarihi 8500 yıl önceye dayanan ve “Dünya üzerinde üç imparatorluğa başkentlik eden tek şehir” olan İstanbul, tarihi boyunca değişik isimlerle anıldı...
Yenikapı’da bulunan kalıntılarla tarihi 8500 yıl öncesine dayanan şehre, MÖ 667’de Antik Yunanistan’daki Megara’dan gelen Dorlu Yunanlı yerleşimciler bir koloni kurdu ve yeni koloniye kralları Byzas şerefine “Byzantion” adını verdi. 
Kente, 330 yılında Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan edilince Latince “Yeni Roma” anlamına gelen “Nova Roma” adı konuldu ama bu isim çok benimsenmedi. 
337 yılında İmparator I. Konstantin’in ölümüyle kentin adı onun şerefine “Konstantin’in kenti” anlamına gelen “Konstantinopolis”e çevrildi. Konstantinopolis, Bizans İmparatorluğu boyunca kentin resmi adı olarak kaldı.
Osmanlı döneminde “Konstantiniyye”, ‘’Stanpolis’’, ‘’Dersaadet’’, ‘’Asitane’’, ‘’Darülhilafe’’ ve ‘’Makarrı Saltanat’’ olarak da adlandırılmış... 
Osmanlı padişahları isim üzerine takılıp kalmamışlar.
Bunun bir istisnası var. 
Sultan III. Mustafa hattı hümayunlarında özellikle ‘İslam şehri’ anlamına gelen İslambol’u kullandı...
Osmanlı döneminde en çok kullanılan ismin Konstantinopolis’in Arap diline çevrilen şekli Konstantiniyye.
Halk arasında mutluluk şehri anlamına gelen “Dersaadet” ve büyük dergah anlamına geliyor.
“İstanbul” kelimesinin kökeni olan ‘Stinpolis’nin Rumca ve ‘şehre doğru’ kelimelerinin bozulmuş hali..
Tarihçiler şu sözlerle açıklıyor:
Osmanlı padişahı II. Abdülhamit dönemine ait bir cep saatinin içinde ‘’Konstantinopolis’’ yazısı vardır. Bu dönem milli hassasiyetin en yüksek olduğu dönemdir. Ama saatlerinde Konstantinopolis yazılı. İstanbul’un fethinden, son padişah Vahdettin dönemine kadar İstanbul’da basılan tüm madeni paraların üzerinde, basıldığı yer olarak “Kostantiniyye” yazar.
Osmanlı devletinin resmi yazışmalarında hilafetin merkezi anlamında ‘’Darülhilafe’’ ve saltanatın merkezi anlamında ‘’Makarrı Saltanat’’ isimleri kullanıldı.
 Osmanlı doğrudan o kavgaya girmiyor, fonksiyonundan bir şehri tanımlıyor. Burası kim ne derse desin, ister Konstantinopolis desin, ister Konstantiniyye desin Darülhilafe’dir. Burası kim ne derse desin Makarr-ı Saltanat’tır. 
Tarihçiler İstanbul adının ‘’I’’ veya ‘’İ’’ harfi ile başlaması konusunda da bir tartışma bulunduğunu ve İstanbul’un da iki farklı yazılış şekli olduğunu belirterek ‘’I’’ harfi ile yazılan İstanbul’un, İstanbul Türkçesinde daha çok kullanıldığını söyledi. A.Haluk Dursun, bu durumda bir İstanbul bir de Istanbul olduğunu söylüyor...
Cumhuriyet’ten sonra resmi olarak kullanılmaya başlanan İstanbul isminin, Rumcadan geldiğini ve geçmişte de kullanılan bir isim olduğunu ifade eden tarihçi Haluk Tonguç, İstanbul’un kelime olarak kökeninin ‘’şehre’’ demek olan ‘’stan’’ ve ‘’şehir’’ anlamında ‘’polis’’ kelimelerinin birleşiminden geldiğini anlattı.
Neden ‘Stanpolis’ demişler? Çünkü buraya gelen insanlar, yolda şehri sorarlarmış, ‘Şehre nasıl gidebiliriz?’ diye. 
O yüzden de şehrin adı ‘Stanpolis’ olarak kalmış ve zamanla İstanbul’a dönüşmüş... 
Çeşitli dil ve medeniyetlerde farklı şekillerde adlandırılan İstanbul bakın hangi dönem hangi isimlerle anılmış... 
Grekçede ‘’Vizantion’’, Latincede ‘’Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma...’’
Rumcada ‘’Konstantinopolis, Istinpolin, Megali Polis, Kalipolis’’...
Slavcada ‘’Çargrad, Konstantingrad’’... 
Vikingcede ‘’Miklagord’’...
Ermenicede ‘’Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli’’... 
Arapçada ‘’Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma”...
Selçuklularda ‘’Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul’’... 
Osmanlıcada ‘’Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, Istanbul, Islambol, Darü’s-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü’l-Hilafetü’l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet’’...
Gerek saray, gerek ulema, gerekse aydın kesim, asla ve asla “İstanbul” ya da “İslambol” adını kullanmamışlardır. 
Kullandıkları isimler “Kostantiniye veya Dersaadet”tir. 
Sevgili okurlar;
Cumhuriyet yönetimi, bu dünyanın en güzel şehrine resmi olarak “İSTANBUL” adını verdi.
Atatürk’ün emriyle; 3 Ocak 1929’da, Türkiye Posta Telgraf ve Telefon Genel Müdürlüğü, merkezi İsviçre’nin Bern şehrinde bulunan Uluslararası Posta Telgraf ve Telefon Teşkilatı’na bir mektup yazarak “Bundan sonra ‘Constantinople’ yerine ‘İstanbul’ adının kullanılması gerektiğini, aksi takdirde gelen postaların iade edileceğini” resmen bildirmiştir.
Velhasılı kimin Konstantiniye kimin İstanbul demek istediğini bilemem ama Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yine son noktayı koyduğunu bir kez daha gördük.
Her zamanki gibi Mustafa Kemal ne demişse o!
Diyeceğim şu ki; 
Bütün dünyanın hayran olduğu, tarihi hiçbir şehirle özdeşleşemeyecek kadar değerli bir dünya şehri olan İstanbul’un yönetimi üzerindeki kavga çok doğal!
Bakalım 23 Haziran’da ne olacak?

ÖMER AMCA UNUTULUR MU?

Bugün sadece Trabzon basınının değil Türk basınının duayenlerinden, üzerimde büyük emeği olan Ömer Güner’in 10. ölüm yıl dönümü.
Gazetemize uzun yıllar başyazarlık yapmış bir büyük değer...
Bugün kabrinin başında düzenlenecek anma törenine katılamayacağım ama kalbim ve dualarım orada olacak.
Ömer Güner’i anmak insana inanın gurur veriyor...
Çünkü nesli tükenen insan olmak böyle bir şey.

Yetiştirdiği birbirinden değerli evlatları, arkasında bıraktığı eserleri, vatanına, milletine ve Mustafa Kemal’e sevdalı oluşu ile çok özel bir adamdı. 
Gerçek bir basın emekçisi...
Gerçek bir Trabzon sevdalısı...
Gerçek bir beyefendi...
Kendini yaşamının son anına kadar evinin köşesindeki daktilosunun başında gazetecilik mesleğine adayacak kadar sevdalıydı...
Her gün arar, “Evladım Trabzonspor’dan bir haber var mı?” diye sorardı.
Çünkü Cumhuriyet gazetesine haber geçmemek onun için ölüm gibiydi.
ÖMER AMCAMDI...
Şiirde denir ki;
“İnsan ölür toprak olur bedenler...
Ölüp giden ana, baba, dedenler...
Madem öyle hani ölüp gidenler...
Ne yazık ki giden geri gelmiyor.”
İşte böyle...
Giden geri gelmiyor.
Ama Ömer Güner gibi arkalarında hoş sada bırakan isimlerin yanında yetişmek bizlere gurur veriyor.
Allah rahmet eylesin...
Nurlar içinde yatsın...
Mekanı cennet olsun. 

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap