İnsanların meşru yollardan geçimini sağlamaya çalışması ayıp değildir,bilakis
taktir edilmesi lazım gelen bir durumdur.Asıl ayıp olan,gayrimeşru yol ve
yöntemler kullanarak kazanç elde etmeye çalışmak olsa gerektir.Alınteri ile
kazanılan para ile yenecek soğan-ekmek,kirli yollardan gelen baklava-börekten
daha lezzetlidir…
İnsanların bazıları,kendilerinde bulunmayan olumlu ve yapıcı davranışları;güzel
ahlak niteliklerini başkalarında görmekten kıskançlık duyarlar.Ailesini
geçindirmek için verdiği uğraşları,bulabildiği herhangi bir işi baz alıp
insanları hor görmeyi,aşağılamayı,karalamayı,küçük görmeyi marifet sayanlara
çoğu kez tanık olmaktayız.Bu duruma tarihten bir örnek verelim: Tanzimat
devrinin üç ünlü paşasından biri olan Mehmet Emin Ali Paşa’nın babası,kendi
halinde halim-selim bir adammış.Birkaç kuruş daha fazla kazanıp çoluk çocuğunu
geçindirmek için zengin birisinin bahçe kapısını açıp kaparmış.Paşayı çekemeyenler,onu
küçük düşürmek için “Bahçe kapısı
kapıcısının oğlu”dediklerini duyduğu zaman “Evet,benim babam fakirdi lakin
namuslu adamdı.Emeği,alın teriyle kazandığıyla çoluk çocuğunu geçindirme uğraşı
içinde idi.Başkaları gibi bulunduğu konumunu kullanarak
yolsuzluk,usulsüzlük,vurgun,kişilere özel çıkar sağlama gibi becerilere sahip
değildi…”derdi…
Değerli okuyucularımız,bugün yaşadığımız toplumda kendini beğenme
içgüdüsünden kurtulamayan,kendini toplumun üzerinde görme hastalığına kapılmış
insanlarımız az değildir.Bu gibiler,insanları yaptığı işlerle
itibarsızlaştırmayı,(örneğin hamal,çoban,amele,çöpçü vs…gibi) kendilerinde bir
hakmış gibi görürler.Halbuki hepimizin Atası,ta…Orta Asya’dan buralara,o
beğenmedikleri ünvanlarla geldiler…
Sonuç olarak,hiçbir şahsın,hiçbir grubun,hiçbir soyun,hiçbir güç odağının kendini üstün görmeye hakkı ve imtiyazı yoktur…