Tutarlı olmak ve dürüstlük yapışık ikizler gibidir. İkisi
beraber yaşar.
Ayırmaya kalktığınızda ikisini birden kaybedersiniz.
Bütünlüğü bozmayacak şekilde uyumlu olmak, birbirleriyle
çelişen davranışlar içerisinde olmamak, tutarlılığın ve dürüstlüğün gereğidir.
Özellikle siyasetle uğraşıp, toplumun kaderini etkileyecek
yetkileri kullananlar tutarlı olmak zorundadırlar. Aksi davranış hem kişinin
kendisine hem de topluma çok zarar verir.
Siyaset dünyasından bazı örnekler verelim;
Siz Sayın Erdoğan;
1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirine ve 1950 Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine imza atmış bir devletin Cumhurbaşkanı olarak, hakkında kesinleşmiş
yargı kararı bulunmayan kişileri suçlu-terörist ilan edemezsiniz.
Siz, görevli yargıca hakaret etmekten, toplumu din-dil-ırk
bakımından ayrıştırmaktan, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa
Mahkemesi kararıyla mahkum edilmiş bir partinin genel başkanısınız.
Kendi ayıplarınızı görmeden, insanları yargısız infaza tabi
tutarsanız, tutarlı ve dürüst olmadığınızı kanıtlarsınız!
Siz Sayın Erdoğan;
Haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmayan Osman
Kavala ve Selahattin Demirtaş’ı suçlayabilecek 8 milyar insan içinde en
sonuncususunuz. Niye mi?
“Soros Artığı” olarak suçladığınız kişiden çok önce siz
Soros’la defalarca oturdunuz ve desteğini istediniz, sanıyorum aldınız da!
“Çözüm Sürecini” siz başımıza bela ettiniz ve binlerce
çocuğumuzun ölümüne yol açtınız.
Çözüm Sürecinin üç ayağı vardı! (AKP-Erdoğan), (PKK-Öcalan),
(HDP-Demirtaş)
Sizin emrinizle AKP’li yardımcılarınız, Demirtaş’ın
yardımcılarıyla defalarca oturup görüştüler. Dolmabahçe Sarayında 10 maddelik
anlaşma imzaladınız!
Lütfen kendinize sorar mısınız? Siz tutarlı ve dürüst biri
misiniz?
Peki, Kavala-Demirtaş-Batılı ülkeler tutarlı ve dürüstler
mi?
AKP’yi kuruluşunda bunlar desteklemediler mi?
Türk ordusu FETÖ-CIA tarafından çökertilirken, bunlar
desteklemedi mi?
2010 yılında yapılan halk oylamasında Kavala “Evet” deyip
çalışmadı mı?
Yargıyı, AKP’nin emrine verecek Anayasa değişikliğini
desteklemedi mi?
Fakat tüm bunlar, 18 Nisan 1961’de “Viyana
Sözleşmesi-Diplomatik İlişkiler” antlaşmasına imza koyan Türk devletinin
cumhurbaşkanına, 10 ülkenin büyükelçisine “Mahalle Kabadayısı” üslubuyla
hakaret etme yetkisi vermez.
Hele hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı olmayan insanları
suçlamak hakkını hiç vermez.
Siz Sayın Erdoğan;
Bu saatten sonra ne sizin tutarlı olmanız ne de benim gibi
düşünenlerin size inanmaları mümkün değil. Hadi bunu da açalım;
Biz FETÖ’ye terörist-CIA elemanı derken, siz Hocaefendi
diyordunuz!
Biz Öcalan’a bölücübaşı, bebek katili derken, siz
Diyarbakır’da onun mektubunu okutuyordunuz!
Biz Atatürkçü paşalara sahip çıkarken, siz o davanın savcısı
idiniz.
Biz Suriye politikanız yanlış derken, siz Esad’ı bir haftada
göndereceğim dediniz!
Biz kadın-erkek eşittir derken, siz Taliban ile inançlarımız
arasında fark yok, dediniz!
Başınıza gelen her şeyin sorumlusu sizsiniz!
FETÖ’yü kucaklayan sizsiniz, Zarrab’ı kullanan sizsiniz,
Halkbank olayını siz ve Babacan yarattınız, Suriyeliler problemini yaratan siz
ve Davutoğlu’sunuz.
Siz, emperyalist devletlere bu kadar çok koz vermeseydiniz,
size operasyon çekemezlerdi!
Sizi, demokratik seçimlerle indirip emekli ettiğimiz gün,
Türk Devletini Atatürk İlke ve Devrimlerine göre yeniden inşa edeceğiz.