Mutluluk kapısının ilk anahtarı, mizah ile haşır neşir
olabilmek ve gülme becerisidir. Yaşadığım kadarıyla ve tecrübelerimle çok
önemli bir tespitim, "Gülen yüzün, insan gönlüne açılan duru, temiz bir
dağ havası güzelliğindeki ayna" oluşudur.
Gülen gözler güneş gibidir, içimiz. Ofisimde ziyaretime
gelen dostlarımla mutlaka fotoğraf çektiririm. Eğer poz verirken yüzü gülmeyen
olursa mutlaka gülmelerini en azından gülümsemelerini ister ve bu konuda
ısrarcı olurum.
Gülümseyerek çektirilen fotoğrafların yarattığı o bir iki
dakikalık mola bile birden odanın havasını değiştirir, sıkıcı belki de gergin
iş ortamını neşeli ve mutlu bir ortama dönüştürür.
Neşeli ruh zenginliktir. İyimser olabilmek değerli bir
alışkanlıktır. Günümüz dünyası, kederlerle, acılarla, hastalıklarla, küçüklü
büyüklü savaşlarla, terör belalarıyla yaşamak durumundadır. Böyle bir dönemde
bile sevinç ve neşe veren insanlar, umut ve cesaret aşılayabilen insanlar
Allah'ın birer lütfudur.
İnsanı sevmek
mutluluktur. Paylaşmanın bizlere sunduğu "Vermek" eyleminin içinde
saklı bir cevherdir. Mutluluk, kökleri başka insanların kalplerine uzanmış ve
onların sevgisi ile beslenen bir ağaçtır. Bu ağacımız ne kadar çok kalbe kök
salmışsa bizdeki sürekliliği de o kadar çok ve uzun olur.
Kişiliği geliştirerek, başkalarına faydalı olabilme davranış
ve alışkanlık yeteneklerini geliştirebilme, mutluluk kapısının ikinci
anahtarıdır. Sevmeyi ve vermeyi bilen ve yaşayan insan, nasibinin ne yazık ki
günümüzde parmakla gösterilebilecek kadar azdır ve ne mutlu onlara ki, iyi ve
hayırlı insanlardır.
Mutlu hafta sonları