Terbiye sözcüğü, Arapçadaki “büyüme, gelişme„ anlamına gelen “rübüv„ kökünden gelir. Değişik anlamları da şunlardır: Bir nesneyi beslemek, geliştirmek, büyütmek ve çoğaltmak. Bilgi, saygı ve edep öğretmek. İyi ahlak, nezaket ve görgü ile bütünleştirmek. Genel anlamıyla düşünüldüğünde bitkilerin, hayvanların, bazı gıda maddelerinin, bir takım yiyeceklerin istendiği gibi olması için de “terbiye etmeye ihtiyaç duyulduğunu görürüz. Ancak biz; terbiye kavramını aklımıza ilk gelen anlamıyla ‘’insan terbiyesi ‘’ olarak ele alalım.Bu anlamdaki ilk ve en büyük terbiyeci, Rabb’imizdir. Bizi yoktan var eden, en şerefli varlık olmayı bağışlayan Rabb’imiz, elbette en güzel erdemlerle donanmamızı da istemiş ve gerçekleştirmiştir. Demek ki hem semavî kitapların hem de peygamberlerin amacı; insanları terbiye etmek, eğitmektir. Allah’ın emir ve yasaklarını bildirerek onların iyi bir insan, mükemmel bir kul olmasını sağlamaktır. Terbiye kavramı güncel anlamıyla düşünüp sosyal hayata baktığımızda terbiye etme işini yapan bir çok terbiyeci ile karşılaşırız.
Ailede ebeveynler, iş yerinde işverenler, amirler, üstler; okullarda öğretmenler… gibi. Saydığımız bu yetkililer; himayeleri altında bulunan eğitiminden, yetişmelerinden, iyi ve örnek bir insan olmalarından sorumludurlar. Kültürümüzde, sosyal yapımızda ilk terbiye merkezi ailedir. İlk ve en önemli eğitim okulu ailedir. Anne, baba ve diğer büyüklerin eğitimi sayesinde çocuklar millî ve dinî değerlerimizle donatılır, yoğrulur ve şekillendirilir. Onlara ahlakî değerlerimiz, millî gelenek ve göreneklerimiz, sevgi, saygı, görgü, edep ve âdâp gibi erdemler yavaş yavaş, sindirilerek verilir. Yüce dinimizde de “Aile Terbiyesi„ şu hadisle ne güzel vurgulanmıştır: “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi bir hediye veremez.„ Keza; şu güzel öz deyişler de terbiyenin anlam ve önemini çok güzel vurgulamakta: “Terbiye, ana kucağında başlar.„ “Terbiyenin sırrı, çocuğa saygı ile başlar.„ Atalarımız; “Ağaç yaşken eğilir.„ diyerek, terbiyenin zamanlamasına gayet güzel işaret etmişlerdir. Tertemiz, pırıl pırıl olan çocuklar ve gençlerin küçük yaşlarda daha güzel, daha kolay, daha sağlıklı terbiye edilebileceklerini vurgulamışlardır. Ebeveynler çocukları, öğretmenler öğrencileri, işverenler işçileri, amirler memurları, üstler astları eğitirken şu hususlara çok dikkat etmek zorundadırlar.
Karşımızdakini sevmek, saymak. Onun bir değer olduğunu bilmek ve ciddiye almak. .
Vereceği erdemleri, davranışları önce kendi benliğinde yaşatmak ve özümsemiş olmak. Sözden ziyade hâl ve hareketleriyle, davranışlarıyla örnek olmak. .
Terbiye esnasında kullandığı aletlerin(materyallerin) tam, uygun ve yerinde olmasına dikkat etmek. Atalarımız; az, yetersiz aletlerle iyi bir eğitimin olamayacağını şu veciz ifadeyle ne güzel dile getirmişler: “Kem-âletle kemâlat „ Evet; demek ki eğitim için materyaliniz (kitap, müfredat, malzeme vb) eksik ve yetersiz ise bir kemâlat (bilgi ve ahlâk bakımından olgunlaşma) sağlayamazsınız. Bu işle uğraşan bakanlığımızın başına “Milli„ kelimesinin getirilmiş olması da bu ihtiyaçtan olsa gerek. Sonuç olarak şöyle özetleyebiliriz;Terbiyeli insan, hem yüce Allah’ın hem de millet olarak hepimizin arzulayıp istediği insandır. Kalkınmamız, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmamız, vatanımız, milletimiz, bayrağımız, devletimiz için böylesi insanlara ihtiyacımız vardır. Terbiyeli insan, kendini bilendir. Kendini bilen, görev ve sorumluluğunun bilincinde olandır. Bu bilinçte olan, çalışkan ve vatanseverdir. Ne mutlu böyle olanlara! Ne mutlu adam gibi adam olanlara! Ne mutlu, başkalarının terbiyesizliğine karşı en emin silah olarak kendi terbiyesini kullananlara!.. Mutlu hafta sonları. 3 ana kuralımızı unutmayalım; MASKE- MESAFE -HİJYEN