Birisine inanmanın ne anlama geldiğini herkes kalbinin
derinliklerinde hisseder. Güvenilen birinin ihanetinin nasıl bir hayal
kırıklığı yaratacağını hepimiz biliriz. Ancak “güven”in tanımını yapmak çok
kolay değildir. Güven kavramını tanımlamak istersek kavramın karmaşıklığı
ortaya çıkmaya başlar. Güven duygusu; kelimelere dökülmesi zor, elle tutulmaz,
gözle görülmez soyut bir kavramdır. Ancak bu duygunun yokluğu ve varlığı
kendisini hayatın her anında hissettirir.
Neden birine güveniriz de bir başkasına güvenmeyiz?
Güvendiğimiz bir insana davranışımız ile güvenmediğimiz bir insana olan
davranışımız neden farklılık gösterir?
Güven duygusunu yeterince açıklıkta tanımlayamasak da insan
ilişkilerinin temelini bu duygu oluşturur. Güven duygusunun olmadığı hiçbir
ilişki yürümez. Güven duygusu olmaksızın ne sipariş verilebilir ne hizmet
anlaşması yapılabilir ne dostluk kurulabilir ne de kadın erkek beraberliği sürdürülebilir.
Güven duygusunun varlığı ile dostlukları, evlilik
ilişkilerini ortaklıkları ve iş anlaşmalarını başlatmak mümkün olur. Kısacası
güven duygusu iş hayatında, sosyal hayatta ve özel hayattaki her türlü
ilişkinin temelindeki harçtır.
Hayatta her şeyin bir bedeli vardır, örneğin bir insanı
incitmişsen ödeyeceğin bedel o insanın güvenini yitirmektir. Eğer farklı
olmaktan korkuyorsan ve başka insanları taklit edip onlar gibi olmaya
çalışıyorsan ödeyeceğin bedel kendine olan saygını yitirmektir.
Bir ilişkide kendinizi karşınızdakinin
yerine koyup ve onun sizi güvenilir bulup bulmayacağını düşünün. Bir insanı
güvenilir bulmak için çoğunlukla şunlara ihtiyaç vardır.
● Sözünü tutmak.
● Bütünlük sergilemek (özü sözü bir olmak).
● Bir görevi yapacak yetkinlik ve beceriye sahip olmak.
● Dürüst okmak.
● Sorumluluk sahibi olmak.
Ekip olma
seminerlerinde kritik soruyu herkes bilir. "Ekibinizden kaç kişinin ipiyle
kuyuya inersiniz?" Bu soruyu sormayacağım ama birine neden güvenmezsin
sorusunun cevabını vereceğim. Ya tanımıyorsundur ya da çok iyi tanıyorsundur.
Öyle değil mi?