Merhabalar
Herkesin ayrı bir hikayesi var şu hayatta. Anlatacaklarım da
2009 yılında başlayan bir hikaye, çok sevdiğim halacığımın mücadele hikayesi.
Aslında güçlü duruşun, pes etmemenin de hikayesi, aynı hastalıktan muzdarip
diğer tüm güçlü ve mücadeleci insanlar gibi..
Yaklaşık 10 yıl önce tatil için Balıkesir’den Trabzon’a
gelince, azda olsa şikayetleri olduğundan muayene olmak istemiş, muayene ve tetkikler
sonucunda yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu fark edilince de endometrium
(rahim içi) biyopsisi alınmıştı. Biyopsi sonucunu aldığım akşam hep birlikte
bir akşam yemeğinde buluşmuş fakat o güzel geceyi bozmamak için sonucu ertesi
gün söylemeyi planlamıştım. O akşam kimseye söylemediğim bu yükle zor geçti
fakat sabah söylerken hissetiklerim daha zordu. Sonuç gayet sakin ve olgunlukla
karşılandı, yapılacaklar plandı. İyi bir merkezde ameliyat edildi, ardından
radyoterapi aldı. Takibinde sorun yokken tam 1 yıl sonra beklenmedik
metastazlarla (yayılımlar) karşılaştık, sonrasında bunu da kabullendik ve
kemoterapilerle tedavi başladı. Kemoterapiler, kemoterapi komplikasyonları,
metastazların basısına bağlı 2.ameliyat, ameliyat sonrasında pulmoner emboli
(akciğere pıhtı atması) gibi zorlu yollardan geçtik. Her ne kadar bazen halama
eşlik ettiğimden “zorlu yollardan geçtik” desem de her şeyi yaşayan kendisiydi,
ben sadece yanında olarak destektim ve benim hissettiklerim onun hissettikleriyle
karşılaştırılamazdı bile. Tam tedaviye yanıt aldık derken tekrar eden
metastazlar nedeniyle hastaneye yatışlar, kemoterapiler, kan transfüzyonları
ile yaklaşık 10 yıl geçirdi. Hastalıkla mücadele ile geçen yıllarda hiç
ümitsizliğe kapılmadı, hiç kötüyüm demedi. En kötü olduğu zamanlarda bile
“Nasılsın?” diye sorduğumda hep “iyiyim, iyiceyim” dedi.
Hastalıkla birlikte yaşadığı onca sıkıntı ve zorluk güzel
yüreği ve inancı sayesinde ona kötü olduğunu söyletemedi. İsmi gibi “Deniz”
gözleri üzüldüğünde buğulansa, dudakları titrese de “Ne yapalım, bu da
geçecek” deyip yüzünde o güzel tebessümüne bırakırdı yerini. Uzak
olduğumuz zamanlar için “bir telefon kadar yakın olma” durumundaydık hep. Geçen
yıl “kan değerlerim bozulduğu için hastaneye yatıyorum” diyerek aradığında,
yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu bildiğimden zor günlerin yaklaştığını anlamıştım,
o da belki de anladığından çok sorgulamamıştı. Genel durumu bozulunca 9
Kasım’da annemle Trabzon’dan yola çıkıp Balıkesir Şehir Hastanesi’ne
ulaştığımızda karmakarışık duygular içindeydik. Odaya “sürpriz” diye gülerek
girerken göz yaşlarımızı içimize akıttık. Tedavi süresince enfekte olma
ihtimali sebebiyle sarılıp öpmeyi kaldırmıştık ama ayrılırken bunun “son veda”
olduğunu bildiğimizden doyasıya sarıldık birbirimize, üstelik yine gülerek.
Odadan çıktıktan sonra göz yaşlarımız artık dolmuş yüreğimize sığmadı, 11
Kasım onu son gördüğüm gün olarak kaldı. Vedanın ardından 18 Kasım 2018’de
“bitti” bu dünyadaki mücadelesi. O güne ait fotoğraflara şimdi hem hüzün
hem de tebessümle bakıyorum.
Biz çok güzel vakitler geçirdik birlikte, güldük, eğlendik,
gezdik, dertleştik. Buna rağmen şimdi olsa da şunları da yapsak diyorum.
Sevdiklerimiz yanımızda iken kıymetlerini bilelim ve hayat bizi ayırmadan biz
sevdiklerimize vakit ayıralım. Bu yazıyı okuyan kadınlara da, eğer kadın hastalıkları
açısından tarama amaçlı muayene olmadıysanız mutlaka gerekliliğini hatırlatmış olalım.
Son olarak, “mekânın cennet olsun canım halam” diyorum. İyi
ki vardın, iyi ki halamdın, iyi ki bu dünyadan senin gibi güzel bir yürek geçti..
Sağlıcakla kalın...