Merhabalar.
Covid servisindeki hasta değerlendirme vizitimin bitmesine
bir kaç oda kalmıştı. Artık bedenen yorulduğumu hissederek bu son odalardan
birine girdim ve ileri yaştaki kadın hastayı değerlendirdim. Takibimin
3.günüydü ve ilk güne göre biraz daha iyiydi. Yakınına, oksijen ihtiyacı devam
ettiği için bir süre daha takip etmemiz gerekeceğini fakat düne göre daha iyi
olduğunu söyledim. Odadan çıkmak için kapıya yöneldim, bir kaç adım attım.
Hasta yakını, “Annem yaklaşık 10-11 yıl kadar önce de bir akciğer rahatsızlığı
geçirmişti. O zaman kardeşim oksijen cihazı ile onu evde takip etmişti” dedi.
Aldığı oksijen miktarının bu durum için uygun olmadığını ifade ettim. Evde
tüple mi, cihazla mı takip edildi, başka bir hastalığı var mıydı, takipten
kastı ne idi anlamak için “O zaman ne olmuştu?” ve “Kardeşiniz hekim mi?” diye
sordum. “Akciğerine pıhtı atmıştı. Evet, hekimdi fakat 10 yıl önce kaybettik.
Annem onun vefatından sonra çöktü, her geçen gün kötüleşti” dedi, sesi titredi,
gözleri doldu. Tanıyor olabileceğimi düşünerek kim olduğunu sordum, adını
söyledi. İsmi duyunca yatmakta olan hastaya döndüm, bu kez yüzüne daha
dikkatlice baktım. Annesine ne kadar çok benzediğini fark ettim, hekim
arkadaşımın vefat haberini aldığım, yıllık izinde ve yolda olduğum o anı dün
gibi hatırladım.
Biraz geçmişten, kazadan, sonrasında yaşadıklarından
konuştuk. “Çok güzel bir evlat ve iyi bir hekim yetiştirmişsin teyzeciğim. Onu
hep tebessümü ve hastalara yardımcı olması ile hatırlıyorum” diyebildim, bir
kaç anıdan bahsettim. Ne onların gözlerinden sessiz sedasız süzülen yaşları
dindirmeye, ne de yürek sızılarını hafifletmeye yetecek cümlelerdi bunlar,
bunun farkındaydım ama yıllar sonra hatırlanmış olması ve bir kaç anı, belki
bir parça su serpmişti yüreklerine.
Rahmet ve sabır dileyerek garip duygularla ayrıldım odadan.
Tam da ne zaman 10 yıl oldu, zaman ne çabuk geçti diye düşünürken, annesi ve
ablasının geçen yıllara rağmen taze olan acılarını ve onlar için geçen zamanın
yükünü hatırladım, boğazım düğümlendi. Şimdi olsaydı anneciğinin yanında olurdu
diye düşündüm.
Bir sonraki odanın kapısını açıncaya kadar aklımdan geçenler
bedensel yorgunluğumu unutturdu, hayatın gerçekleriyle bir kez daha
yüzleştirdi.
Acının ne tarifi mümkündü, ne de yaşayan dışında
hissedilebilecek bir yanı vardı. Hissettiğimizi zannettiğimiz kadarı belki de
acıya haksızlıktı. Anladığımızı düşündüğümüz hali bile yürek sızlatırken,
yaşayanın yangın yeri olmuş içini ne söndürebilirdi?
Cemal Süreya’nın dediği gibi, “Hayat kısa, kuşlar uçuyor” ve
her an kıymetli.
Sağlıcakla kalın.