Merhabalar..
Dün akşam bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Çatıya
vuran yağmur damlalarının sesi ile pikaptan yükselen Zeki Müren 45’liğinin
hafif cızırtılı sesi birbirine karışırken cama vuran yağmur damlarının akışını
izledim uzun uzun. Sıcak bir yerde, arka fonda müzikle yağmuru izlemenin
tadına doyum olmuyor elbette. Huzuru hissetmek ve mutlu olmak için bundan daha
fazlasına gerek var mı?
Şimdiki zamanın güzelliğini düşünürken, çocukluğumda yağmurlu
ve soğuk kış günlerinde yaşadıklarımızı hatırladım. Elektrik kesildiğinde mum ışığının
gölgesinde ellerimizle şekiller yapıp duvara yansıtır, bir birimize ne olduğunu
sorardık. Apartman komşuları ile evlerde toplanır, kestaneler, patlamış
mısırlar, meyveler yenir, büyükler derin sohbetler-muhabbetler eder, çocuklar
bir köşede oynar, gençlerin kahkahaları bazen uyarılmalarına neden olurdu.
Televizyon kimsenin aklına gelmezdi bile, ne bu kadar çok kanal, ne de bu kadar
dizi vardı zaten. Tüm bunları düşünürken çatıya vuran yağmur damlalarının
adeta ninni gibi gelen sesi ile uykuya dalıp sabah güneşli bir güne uyandım.
Yağmurun ardından gelen pırıl pırıl gökyüzü ve masmavi deniz
ile çoktan başlamıştı yeni gün. Mavi gökyüzü ve masmavi deniz, maviye olan sevdamın
sebepleri.. Her ikisi de özgürlük, yalınlık, huzur ve uçsuz bucaksızlık demek
benim için. Dün yağmurlu ve kasvetli, bugün güneşli ve açık gün aslında
hayatın da kısa bir özeti sanki. Tıpkı geceden sonra gündüz, kıştan sonra
baharın gelişi gibi.
Yaşadığımız olumsuzluklar kolayca dibe çekiyor bizi,
yüreğimizi sızlatıyor, uykumuzu kaçırıyor, duygularımıza yansıyor,
düşüncelerimize hükmediyor, davranışlarımızı etkiliyor. Bu süreçlerde çoğu
zaman olaylara doğru bakış açısıyla da bakamıyoruz. Halbuki biliyoruz aslında,
insanı yaşadıkları değil, düşündükleri hapseder. Tıpkı kıştan sonra yaz,
geceden sonra gündüz, yağmurdan sonra açan güneşli gökyüzü gibi her biri gelip
geçici. Ne kadar canımızı acıtsa da geçecek..
Evet belki zor olacak, önemli izler bırakacak ama geçecek.
Bundan önce de böyle olmadı mı hep? Hayat denge üzerine kurulmuş, güneş
vaktinden önce doğmuyor, gün vaktinden önce geceye dönmüyor. Zamanı gelince
zor süreçler yerini güzelliklere teslim edecek. Biz gökyüzüyüz, sıkıntılar
bulut; biz deniziz, sıkıntılar dalga. Bulutlar dağılacak, dalga duracak fakat
yine yeni bulutlar, yağmurlar ve dalgalar olacak çünkü hayat zaten bu demek.
Başlangıçta her şeyin güllük gülistanlık olmayacağını,
bahçemizde yabani otların da biteceğini, mücadele
gerektiğini kabul etmek işimizi kolaylaştıracak aslında.
Bu yüzden sonuca değil, sonuca ulaşacak yolda verdiğimiz çabanın
tadına varmalı. Mutluluk da bu değil mi zaten? Osho, “Yıldızları görmek için
belirli bir karanlığa ihtiyaç vardır” demiş. Yaşadığımız hiçbir zorluğun boşa
gitmediğini anlamak, zorluklar içerisinde fırsatlar da olabileceğini bilmek,
her şeyden önce tüm bunların geçici olduğunun farkına varmak gerek. Yolunda gitmeyen
bir şeyler olduğunda ya da yanlış yola girdiğimizde köprüden önceki çıkışın ve
alternative yolların olacağını unutmamalı.
Huzur ve mutluluk içimizde, dışarda aramak yerine içsel
gücümüzün farkına varmalı. Her yeni gün, bize verilmiş muhteşem bir
hediye. Bu hediyeyi teşekkür ederek kabul etmek ve kıymetini bilerek en güzel
şekilde değerlendirmek dileğiyle. Sağlıcakla kalın..