Bugün, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin açıldığı günü çocuklara armağan etmesi ile kutladığımız bu bayram,
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinin resmi başlangıcı olması
nedeniyle de çok önemli. Bu kadar önemli bir günün çocuklara hediye edilmesi de
ayrıca çok anlamlı ve bir o kadar da kıymetli. Bu kıymeti bizler
çocukluğumuzda, küçük yaşlarda olmamıza rağmen erişkin idrakıyla anlamış,
bayramlarımızı coşkuyla ve neşe içinde kutlamıştık.
Her 23 Nisan, haftalar öncesinden
başlayan hazırlıklar ve heyecan demekti bizler için, çocuk olduğumuz yıllarda.
Şarkılar, şiirler, gösteriler için yaptığımız hazırlıklar sınıflarımızı
süsleyerek devam eder, bayram gününde de günlerce süren emeklerimizi
büyüklerimize, okulumuzdaki diğer arkadaşlarımıza ve bizleri izlemeye gelenlere
sunarak taçlandırırdık.
Görev almak, katkı sağlamak, fikir
sunmak için adeta yarışırdık ama bu yarış hırs dolu değil, her şeyin daha iyi
olması için yapılan bir yarıştı. Şiirini unutan, şarkısında heyecanlanan,
gösterisinde hata yapan olursa nasıl hareket edeceğimizi dahi konuşur,
birbirimize destek olurduk. Ve çok daha önemlisi bir aksaklıkta bu desteğin
olacağına inanır ve güvenirdik. Öyle güzel, öyle samimi, öyle masum duygulardı
ki hissettiklerimiz.
Sınıflarımızı süslerken bile
eğlenirdik. Gerekli malzemeleri alır, her şeyi kendimiz yapar, rengarenk
süsleri camlara şekil vererek yapıştırır, sınıfı bayraklarla donatırdık.
Büyük gün yaklaştıkça dersler, dışarıdaki
bando takımının çalışma seslerini duyarak yapılırdı. Eğitimin ilk 3 yılında
iken bizler, onlara imrenerek bakardık. Sadece 4. ve 5.sınıflar bando takımına
alındığından özlemle büyümeyi beklerdik.
Törenler sıklıkla il ya da ilçede
herkesin katılımının sağlandığı alanlarda yapılırdı. Stadyumlar ya da il veya
ilçelerin meydanları kutlamalar için biçilmiş kaftandı.
Bizler okullarımızda bir araya
gelir, önde iki kişinin her bir ucundan tuttuğu ve okulumuzun adının yazdığı
pankart arkasında sıralanarak, görevimiz her ne ise o grup içinde alana
giderdik. Bu girişi de seremoni havasında gerçekleşirdik. Sırayı bozmadan ve
dik yürümek, görevimiz her ne ise onu sergilemek ve okulumuzu en iyi şekilde
temsil etmek için elimizden geleni yapardık.
Bayram bizimdi ve tören bitince de
asla bitmezdi. Sonrasında büyüklerimiz bizleri arkadaşlarımızla birlikte,
nereye istersek oraya götürürlerdi. Bazen bir yerlerde bir şeyler yemek-içmek
cazip gelirdi, bazen pikniğe gitmek, bazen de yine hep birlikte sinemada film izlemek.
Hatta o vakitlerde çok da alternatifi olmayan birkaç kırtasiye gezip
istediklerimizi almak da bayram kutlamasına dahildi. Fakat bayram da olsa neyi
isteyeceğimizi ya da neleri istemeyeceğimizi bilecek kadar da kontrollü
çocuklardık.
Bizler çocuktuk, bayramda “Çocuk
Bayramı” olarak bizlere hediye edilmişti. Doyasıya kutladık tüm çocukluğumuz
boyunca. Şimdi, bugünün çocuklarının olsa da bu bayram, büyüyen bedenlerimize
rağmen yüreğinin bir yerinde çocuk kalmış hepimizin de bayramı aynı zamanda.
Hem “Ulusal Egemenliğimiz”, hem de “Çocuk Bayramımız” kutlu olsun. Bu kıymetli
gün için Ulu Önder Atatürk’e sonsuz teşekkürler.
Sağlıcakla kalın.