Merhabalar. Mart ayının sonuna yaklaştık. Başka özellikleri
de var elbette ama ülkemiz için salgının doğum ayı olması benim açımdan çok
anlamlı. “Salgın” kelimesinin bu kadar hayatımızda olduğu üçüncü marttayız ve
tabii ki ilkinden üçüncüsüne gelinceye kadar köprünün altından çok sular aktı…
Henüz ilimizde pozitif saptanmış vaka yok iken acile solunum
yolu şikayetleri ile gelen ve birkaç gün önce yurtdışından ülkemize giriş
öyküsü bulunan şüpheli bir hasta için, gecenin bir yarısında hastaneye adeta
koştuğumu hatırlıyorum. Sadece ben değil, sağlık müdürlüğümüzden bulaşıcı
hastalıklar ekibi ve başhekim yardımcımız da aynı şekilde. Acilde hizmet veren
doktor arkadaşlarım ile hastayı değerlendirmiş ve ilk örneği yine birlikte,
adeta bir seremoni eşliğinde almıştık. O zaman test sonuçları şimdiki kadar
çabuk sonuçlanmıyordu ve sonucu öğrenmek için 48 saat beklemek zorunda
kalmıştık.
Öğrendiğimiz ilk pozitif sonuçta yapacaklarımız ve hasta
izolasyonu konusunda hazırlıklı olsak da, kısa süren bir telaş yaşamıştık.
Pozitif hastaların sayısı arttıkça, sonrasında neler
yaşayacağımızı ya da yaşayıp yaşamayacağımızı bilmediğimiz için, hastanede
kaldığımız odayı küçük bir yaşam alanı haline çevirmiştik. Hastane dolabımda
birkaç hafta idare edebilecek eşyalarımı hazır bulundurmuştum. Ev ile teması
azaltmak ve temas ettiklerimize bulaştırmamak için daha uzun dönem ihtiyacım
olan eşyalarımı da bir valize sığdırıp bagajıma yerleştirmiştim.
Hasta sayısı yeni servisler açmayı gerektirecek kadar
çoğaldıkça ve hala devam ettiğimiz nöbetlerimiz arttıkça, olur da bana
bulaşırsa, hiç kimseyi bulaş açısından riske atmadan kalabilmek için bir otelle
görüşmüş, sonrasında otelde kalan başka kimse olmadığını öğrenince biraz
tedirgin olarak kalmaktan vazgeçmiş, ardından da bir arkadaşımın kullanmadığı
evine yerleşmiştim. Yerleşmiştim diyorum ama 24 saat bile olmadan, sürecin kısa
süreli olmayacağına karar verip, ailemin de yoğun ısrarı ile evime geri
dönmüştüm. İlk 1 yılın yoğunluğunu kabus gibi zannetmiştim, sonrasını bilmeden.
Pandeminin ilk dönemlerinde, “Dünyadaki tüm salgınlar en az
iki yıl sürmüş” dediğimde süreyi uzun bulanların şimdi “İki yıla da razıydık”
dediği dönemdeyiz. Bu dönemde vaka sayısı azalsa ve hepimiz biraz rahatlasak da
bir gerçek var, o da salgının henüz bitmediği gerçeği…
Eve giren her malzeme gibi bizlerin de her vizit sonrasında
eve gelince yıkandığı, paketli ürünlerin silindiği, poşetlerin balkonlarda
havalandırıldığı, dışarı ile temas etmiş kıyafetlerin kapıdan girer girmez
kirliye atıldığı, kimse ile görüşülmediği zamanlardan bu zamanlara geldik.
Bizler geldik çok şükür ama bu günleri göremeyenler de oldu.
Bu vesile ile kaybettiğimiz başta hekim arkadaşlarım,
hemşire, sağlık memuru, sekreter, teknik ekip, temizlik personeli ve aklıma
belki gelmemiş olan sağlık sektöründe çalışanları ve hastalarımızı, sevgi ve
rahmetle anmış olalım.
Nereden nereye geldik ve kim bilir daha neler göreceğiz,
kısmet olursa. Her gün için çok şükür, bin şükür… Sağlıcakla kalın.