İslam Dini, Ortadoğu ülkelerinin geri kalmasının nedeni
değildir ve olamaz da. Aslında Ortadoğu, uygarlığın beşiğidir. Ancak zamanla
bilimin yerini hurafeler alınca Ortadoğu insanı, geri bıraktırıldı. M.Ö 3000
yıllarından, Mezopotamya uygarlığından yani Sümerlerden gerçeğe bakarsak
sanıyorum ki tarihi ve sosyal yapıyı daha iyi görürüz. Bu arada Arap
ülkelerinin geri bırakılmasının nedenlerini de anlarız.
Evet, herkesin gıpta ile baktığı ve orada okumak istediği
Oxford, 1167’de “Tanrı Işığımdır” sloganıyla üstatlarca kuruldu. Oxford’un
kuruluşunda İslam düşünürlerinin akla dayanan felsefesi vardır. Şunu
unutmayalım, 7. Yüzyılda Urfa’da Oxford denkliğinde “Edessa Akademisi” kurulmuştu. Bu okulda
felsefe, tıp, teoloji(ilahiyat)
bölümleri dünyayı aydınlatıyordu. O dönemde açılan Harran Okulu, hiç de
yabana atılır gibi değildi. Orada Fıkıh, Hadis, kelam, tefsir, felsefe, tarih
ve edebiyat bölümleri vardı.
Bu bölgede; akıl, mantık ve insani duygular, 13. Yüzyıla
kadar devam etti. Ama durduruldu. Pozitif ilimlerin gelişimi İslam
coğrafyasında birden azaldı.7. yüzyılda Hz. Peygamberle başlayan feodal devrim,
düşünsel ve bilimsel gelişmelere kaynak oldu. Üretim tekniklerinde ve üretici
bilincinde büyük değişimler oldu. Bu oluşum, siyasi birliktelikle birlikte,
kurumsallaşmayı da beraberinde getirdi. Kentleşme, ulaşım, sosyal düzenin
yolunu açtı.
Müslümanlar, kısa zamanda oluşturdukları güçle fetihlere
çıktılar. Yalnız kendi ülkelerine değil, Bizans toplumuna da eşitlik, özgürlük,
kardeşlik, adalet getirdiler. Ama bu güzel gelişim, uzun sürmedi. Zamanla
toplumsal isteklere yanıt verilememesi, toplumların refaha ortak edilememesi,
kısaca zenginliğin paylaşılmak istenmemesi beraberinde sorunlar yarattı. Bir de
buna Moğol İstilası eklenince, Arap yönetimi sertleşti, gericileşti. Hz.
Muhammet’in ”Bilim insanlarının mürekkebi, şehitlerin kanından daha
kıymetlidir.” Sözü unutturuldu.
Rönesans’ın ortalarına kadar Avrupa’da yazılmış matematik
kitaplarının kaynağı Ortadoğulu bilim insanlarınıdır. Ondalık kesir,
Trigonometri Batı’ya Ortadoğu’dan gitti.
Çeliğe su veren Batılılar; katarakt, çiçek ve kızamık
hastalıklarını Müslüman âlimlerden öğrendiler. Aslında matbaayı Çinliler buldu.
Türkler aracılığı ile önce Araplara sonra Avrupa’ya geçti. Örnekler
çoğaltılabilir.
Geçmişte kalan Türk ve İslam düşünürleri, her biri değişik
görüşlere sahip olsalar da, büyük ve canlı gruplar arasındaki evrimsel geçişler
konusunda çok çalıştılar ve kafa yordular.
Zaman, olayları ve oluşumları tersine çevirdi. Ortadoğu
geriledi Batı ilerledi. Örnek verirsek düşünce tarihinde, daha çok siyaset
biliminin kurucusu olan Montesquieu,”despotik devlet” kavramının yaratıcısı
değilse de kavramın somut bilgilerle geliştirilmesine neden olmuştur.”
Kanunların Ruhu” eserinde despotik hükümeti şöyle tanımlıyor: Bir kişinin
kanunsuz, kaidesiz sadece iradesiyle kendi kaprisine tabi olarak ve toplumu
sindirerek toplumu yönettiği hükümet şeklidir. Görülüyor ki cumhuriyette,”erdem”
ilkesine; krallık veya monarşide ise ”şeref” ilkesine göre devletler yönetilir.
İkinci yaklaşımın temelini korku oluşturur. İşte Batı ile Doğu arasındaki
gelişmişlik farkı tamamen yönetim biçimlerinden, korkudan kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde ve Arap ülkelerinde, cumhuriyete ve cumhuriyet
devrimlerine karşı yetiştirilen ve İslam Dini ile uzaktan yakından ilgisi
olmayan fikirler ve düşünceler, ülkelerin geri kalmasına neden oldu.
Güzel dinimizin ve güzel dilimizin saflığını, güzelliğini
koruyamadığımız sürece geri bırakılmışlığa devam ederiz.