1935 genel nüfus sayımına göre ülke nüfusu 16 milyondu. Bu
nüfusun yüzde 80’i köylerde yaşıyordu. Toplam erkek nüfusun yüzde 76,7; kadın
nüfusun yüzde 91,8’i okuryazar değildir. 40 bin köyümüzün 31 bininde okul
yoktu.
Buna paralel olarak üretici toplum bilincinden insanlarımız
yoksundu. Maalesef gerçek manzara bu, ülkenin gerçekleri de buydu. Üretime
dönük, paylaşımcı, çağdaş bir gelecek bırakmanın çözümleri aranıyordu ve bu
arayışın sonucu olarak ortaya ışık olan Köy Enstitüleri çıktı.
Sonradan öğretmen okulu olarak görev yapan birkaç Köy
Enstitüsü kuruluşunu gezdim. Bu kuruluşlar, en az üç ilimizin ortak noktasında
kurulmuşlardı. Yerleşim köy konumundaydı. Mahalle sistemi esas alınmıştı.50
öğrenciden az olmamak üzere kurulan her mahallerde, yatakhane, derslikler,
ağıl, kümes, fırın, atölye, mutfak, yemekhane bulunmaktaydı.
Köyden alınan çocuklar, köy yaşamından uzaklaştırmadan bir
köy eğitim anlayışında eğitmek sonra da köylerde görevlendirmek esastı. Hem
teorik hem de pratik eğitilen bu gençler, yalnız sınıfın ve kara tahtanın
değil, köyün öğretmeni oluyorlardı.
Bu okulların özü, cumhuriyetin ilk yıllarına kadar
inmektedir. Eğitimde model arayışları 1928 millet mektepleri,1930 köy eğitim
kursları ile başladı. Okuma odaları, akşam ticaret ve sanat okulları,
halkevleri, 1936 Eğitmen Kursları,1937-1939 Köy Öğretmen Okulları açılır.
Sonuçta açılan Köy Öğretmen Okulları 1940 yılında Köy Enstitüsüne dönüştürüldü.
Peki, Köy Enstitüleri neden kapatıldı?
1922–1923 yılında Ziya Gökalp Urfa’ya gider. Ağaları,
eşrafı, bürokratları toplar ve onlara: “Köylere okul yapınız, öğretmen
isteyiniz, köylümüzün okur- yazar olmasını sağlayınız,” der. Bandalli Aşireti
Reisi Sait Bey,” Köyüme gelecek öğretmenin bacaklarını kırarım. O köylüler
benim ırgatlarımdır. Orada ben ne dersem o olu” diye karşı çıkar.
Aradan 80 yıl geçmiştir. Politikacı Kinyas Kartal bir
sohpetinde,”Köy Enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi. Bu okullar,
bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Benim Van yöresinde 258
köyüm var. Bunlar, devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar.
Ama köylere öğretmen gidince benim gücümün dışında güçlerin de varlığını
anladılar. Bindiğimiz dalı kesemezdik. Hükümetle pazarlığa girdik ve o
okulları, kapattırdık.”
Bilmem bu iki örnekten sonra uzun söze gerek var mı? Egemen güçlerin
dün de bugün de çıkarlarına ters düşen oluşumları, kendi çıkarlarına nasıl
çevirdikleri bu örneklerde apaçık belirtiliyor. Çünkü Köy Enstitüleri’nin sınıf
kapılarında, “Üretmeden tüketmek en büyük ahlaksızlıktır,” yazar. İşte bu
aydınlanma, dün Sait Bey gibileri, bugün de Kinyas Kartal gibileri
korkutmaktadır.
Eğitim bir süreçtir. Partiler üstü bir süreçtir. Eğitimi,
günlük politikalarla ve bazı çevrelere şirin görünmek için araç
kullanılmamalıdır. Çünkü eğitimi, sağlam temellere oturtamazsınız, geleceğin
uygar ülkesini oluşturamazsınız.
Bugün ülkemizde terör kol geziyorsa, PKK, kendi insanına ve
ülkesine zarar veriyorsa Köy Enstitüler gibi ciddi kuruluşlara zamanında
gereken önem verilmeyişinden kaynaklanıyor. Egemen güçlerin çıkarına peşkeş
çekilen eğitim, sonunda bizi bu acımasızlıklara sürükledi ve sürüklüyor da.
16 Mart 1848 yılında kurulan Öğretmen Okulları maalesef
1974’te kapatıldı. Peşinden Eğitim Enstitülerinin ve Yüksek Öğretmen
okullarının kapısına kilit vuruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Milli Eğitim
Bakanlığı yapmış Dr Reşit Galip Bey, öğretmeni köylerdeki devletin temsilcisi
olarak düşünmüş ve çözümler üretmiştir. Bugün ise taşımalı eğitimle devletin
temsilcileri olan öğretmenler, köylerden çekilmiş, gönderdeki bayrak
indirilmiştir.
Bugün bırak Köy Enstitüsü çıkışlı; öğretmen Okulu mezunu
öğretmenler bile gerek ölüm, gerekse emeklilik nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı
kadrosunda kalmamıştır. Öğretmenlerimiz zaman zaman politik görüşlerden zarar
görmelerine karşın, Ulu Önder Atatürk’ün ilke ve inkılâplarına bağlı kalarak
özveriyle çalıştılar. Ölen öğretmenlerime rahmet, kalanlara da sağlıklı yaşam
diliyorum.