A+ A-
Yorum
10

Uluslararası basının en çok konuştuğu haberler!

Yayın Tarihi: 25.07.2025 - 15:12 | Güncelleme Tarihi: 25.07.2025 - 15:54
Dünyanın dört bir yanında yaşanan gelişmeler, uluslararası medyada geniş yankı buluyor. Krizler, kararlar ve karşılıklı hamleler küresel dengeleri etkiliyor. Bu kapsamda, uluslararası basında en çok ses getiren haberleri sizin için derledik.
Kaynak:HABER MERKEZİ

Uluslararası basın, siyasi krizlerden ekonomik dalgalanmalara, askeri gerilimlerden diplomatik adımlara kadar birçok başlıkta dikkat çeken gelişmeleri öne çıkarıyor.

Gündem hızla değişirken, farklı ülkelerdeki önemli olaylar hem iç kamuoyunu hem de dünya politikasını doğrudan etkiliyor.

Uluslararası basında en çok konuşulan gündem maddelerini okuyucularımız için derledik.

ABD

ABD'DE GÜNDEM MACRON'UN FİLİSTİN DEVLETİNİ TANIMASI

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa'nın eylül ayında Filistin devletini resmen tanıyacağını duyurdu. Bu, hem BM Güvenlik Konseyi üyeleri hem de G7 ülkeleri arasında bir ilk olacak.

Macron’un açıklaması aslında aylardır bekleniyordu.

Paris’in, Suudi Arabistan ve bazı Avrupa ülkeleriyle birlikte düzenlemeye hazırlandığı İsrail-Filistin zirvesi, İran-İsrail savaşı nedeniyle ertelenmişti. O dönemden bu yana Fransa’nın böyle bir adımı atması bekleniyordu.

 Macron’un eylül ayında Filistin devletini tanıyacaklarını açıklaması, Washington'da ve ABD basınında sert tepkiyle karşılandı.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bu kararı “sorumsuz ve tehlikeli” olarak niteleyerek, “Bu adım Hamas propagandasına hizmet eder ve barışı geciktirir.” dedi.

"MACRON KOALİSYON ADAMIDIR"

CNN International, bu kararı "cesur ama çaresizlik içeren bir adım" olarak niteledi. Haberde, “Macron bir koalisyon adamıdır, tek başına hareket etmek istemez. Bu yüzden bu çıkışı bir tür son şans hamlesi gibi.” ifadeleri yer aldı.

CNN'in analizinde, Macron’un kararının zamanlamasının özellikle Gazze’deki vahim insani tabloyla bağlantılı olduğu belirtiliyor. Son haftalarda binlerce Filistinli açlık ve gıda bulma çabası sırasında hayatını kaybetti, yüz binlercesi ise açlık sınırında. UNRWA Başkanı Philippe Lazzarini, "Gazze halkı yürüyen cesetlere dönüştü" diyerek tabloyu özetledi. Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre 900 bin çocuk açlık çekiyor, 70 bini ise ciddi derecede yetersiz beslenmiş durumda.

Macron’un bu dramatik tabloya sessiz kalmamak adına böyle bir adım attığı yorumu öne çıkıyor.

Fransa daha önce İrlanda, Norveç ve İspanya’nın attığı adımı büyük ölçekli olarak izliyor. CNN’e konuşan Elysee Sarayı’ndan üst düzey bir yetkili, “Telefonla görüştüğümüz bazı liderler var. Eylül ayında yalnız olmayacağız” diyerek başka ülkelerin de aynı yönde adım atabileceğine işaret etti.

Özellikle İngiltere ve Almanya’nın pozisyonu merak ediliyor. Ancak Fransa iç kamuoyunda bu karar sürpriz değil. Fransa, 1967’den bu yana Filistin davasına destek veriyor. 2014’te Fransız parlamentosu Filistin’in tanınması için çağrı yapmış, ancak hükümet o dönem bu adımı atmaktan kaçınmıştı.

CNN’e göre Macron bu adımla hem Gazze’deki insani krize karşı Batı'nın suskunluğunu kırmayı, hem de eylül ayında başka ülkeleri de bu kararın arkasında birleştirerek diplomatik bir blok yaratmayı hedefliyor. Ancak bunun diplomatik sermaye açısından ciddi bir risk olduğu ve Almanya gibi ülkelerin kolay ikna edilemeyeceği vurgulanıyor.

ABD'NİN BİR DİĞER GÜNDEMİ EPSTEIN DAVASI

Jeffrey Epstein’ın 2019’daki ölümünden sonra ABD’de hala yankılanan seks ticareti skandalında, Epstein’ın 50. yaş günü için eski başkanlar Bill Clinton ve Donald Trump’ın da içinde olduğu ünlü isimlerin yazdığı mektuplar ortaya çıktı.

Epstein’ın cezaevinde ölmesinin ardından açılan soruşturmalarda, yıllar geçse de üst düzey bürokrat ve siyasetçilerin ilişkileri araştırılmaya devam ediyor.

Wall Street Journal’ın aktardığına göre, Epstein’ın eski sevgilisi Ghislaine Maxwell’in derlediği ve yaklaşık 50 kişinin mektuplarını içerdiği albümde, Bill Clinton’dan şu ifadeler yer alıyor:

“Yıllar boyunca öğrenmek, maceralar ve çocukça merakla dolu zamanlar... Bunlar paha biçilemez.”

Clinton’ın sözcüsü, eski başkanın Epstein ile bağlarını suçlamalardan yıllar önce kestiğini ve suçlardan habersiz olduğunu vurguladı.

TRUMP HAKARET DAVASI AÇTI

New York Times ise, Donald Trump’ın da albüme “Jeff, sen en büyüksün!” şeklinde bir not yazdığını doğruladı. Trump’ın 1997’de yayımlanan “Trump: The Art of the Comeback” kitabını Epstein’a imzaladığı ve kitabın içindeki notla hayranlığını dile getirdiği belirtildi. Trump, haberlerin ardından Wall Street Journal ve ilgili kişiler aleyhine hakaret davası açtı.

Albümde, milyarder yatırımcılar Leon Black, Les Wexner, moda tasarımcısı Vera Wang, eski Microsoft yöneticisi Nathan Myhrvold, İngiltere’nin ABD Büyükelçisi ve İngiliz İşçi Partisi politikacısı Peter Mandelson gibi üst düzey isimler de yer aldı.

EPSTEIN İLE BAĞLANTILI ÜNLÜ İSİMLERİN AÇIKLANMASI İSTENİYOR

Bazı mektuplar cinsel içerikli espriler ve görseller barındırıyor. Örneğin, Wexner’in kadın göğsü çizimi, Myhrvold’un Afrika gezisinden vahşi hayvan fotoğrafları, Mandelson’un ise “en iyi dostum” diye hitap ettiği Epstein’a içki ve tropik ada fotoğrafları gönderdiği görüldü.

Epstein’ın finans çevresinden Bear Stearns yatırımcıları Alan “Ace” Greenberg ve James “Jimmy” Cayne da albümde yer alan diğer isimler arasında. Epstein’ın ölümünden sonra açılan davalarda, özellikle cinsel istismar suçlamalarına ilişkin üst düzey bağlantıların ortaya çıkarılması isteniyor. ABD kamuoyunda bu soruşturmanın kapsamının genişlemesi ve yetkililerin seks ticaretine karışan  güçlü isimleri açıklaması talep ediliyor.

Bu arada, New York Times’ın ulaştığı daha önce yayımlanmayan bir fotoğrafta Trump, Epstein ve ünlü şarkıcı James Brown birlikte görülüyor. Fotoğrafın çekildiği yer net değil ancak Brown’un sık sık Trump’ın sahip olduğu Atlantic City’deki Taj Mahal kumarhanesinde sahne aldığı biliniyor.

ABD'nin bir diğer gündemi de şu, "Trump’ın partisi 2026 seçimlerini manipüle etmeye hazırlanıyor."

Cumhuriyetçiler, başta Teksas olmak üzere birçok eyalette seçim bölgelerini yeniden çizerek sandalye sayısını artırmak istiyor. Mevcut plan, bazı eyaletlerde Demokratlara ait bölgeleri bölerek Cumhuriyetçi çoğunluğu garantilemek. Eski Başkan Trump bu girişimi açıkça desteklediğini belirterek “Çok basit, haritayı değiştirirsek beş sandalye alırız.” dedi.

Bu adımın ilki Teksas’ta atıldı. Cumhuriyetçiler, Houston, Austin ve Dallas gibi Demokratların güçlü olduğu kent bölgelerini bölerek kendi lehlerine çevirmeyi hedefliyor. Florida Valisi Ron DeSantis de benzer bir planı gündeme taşıdı. 2022’de çizilen haritaların ardından dört ek sandalye kazanan Florida Cumhuriyetçileri, DeSantis’in açıklamasına göre 2026 öncesi bir kez daha harita değiştirebilir.

Ohio’da da benzer bir süreç var. Anayasal gerekçelerle haritaların yeniden çizilmesi gerekiyor. Cumhuriyetçiler bu süreci fırsata çevirerek eyaletin kalan birkaç Demokrat bölgesini de parçalamayı hedefliyor. Missouri'de de Beyaz Saray'ın baskısıyla özel oturum çağrıları yapılıyor. Hedef: Eyalette kalan tek Demokrat bölgeyi de dağıtmak.

Ancak bu strateji risk taşıyor. Haritaların aşırı oranda manipüle edilmesi halinde Cumhuriyetçiler, “dummymander” adı verilen ters etkiyle karşılaşabilir. Yani seçim rüzgârı tersine dönerse, güvenli sandıkları bile kaybedebilirler. Princeton Üniversitesi’nden Prof. Sam Wang’a göre bu plan, “şu an Cumhuriyetçilerin güvenli gördüğü 12 sandalyeyi tehlikeye atabilir.”

Demokratlar ise yıllardır savundukları tarafsız haritalama ilkesinden geri adım atmaya hazırlanıyor. New Jersey Valisi Phil Murphy, “Bıçakla silah savaşına gidilmez.” diyerek Demokratların da ellerindeki eyaletlerde benzer adımlar atabileceğini duyurdu. Kaliforniya Valisi Gavin Newsom ise anayasal engellere rağmen bağımsız harita komisyonunun yetkilerini elinden almayı tartışıyor.

Demokratlar özellikle California, New York, New Jersey, Minnesota ve Washington eyaletlerinde yeni harita çizimi için hukuki zemini araştırıyor. Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries, “En iyi hukukçular, tüm yasal yolları inceliyor” dedi. Ancak bu eyaletlerin çoğunda bağımsız komisyonlar ya da anayasal engeller olduğu için süreç karmaşık ilerliyor.

Her iki parti de harita değişikliklerini meşru bir araç olarak görmeye başlarken, uzmanlar uzun vadede demokrasinin zarar görebileceği uyarısını yapıyor. Princeton'dan Wang’a göre: “Harita adaleti ortadan kalkarsa, halkın temsil gücü de azalır.”

Trump ve Meclis Başkanı Mike Johnson, sadece birkaç sandalyelik çoğunlukla birçok yasa geçirdi. 2026 seçimlerinde bu birkaç sandalyenin geleceği, ülkenin siyasi yönünü belirleyecek.

ALMANYA

ALMAN VEKİL KENDİ PARTİSİNİN KASASINDAN PARA ALDI

Almanya’da muhalefetteki merkez sağ parti Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) milletvekili Caroline Bosbach, partisinin kasasından 2 bin 500 euro nakit para çalmakla suçlanıyor.

İddialar, bizzat parayı teslim eden eski bir CDU çalışanının savcılığa yaptığı resmi başvuruyla gün yüzüne çıktı. Olay, CDU içinde kayıt dışı para akışına göz yumulduğu iddialarını da beraberinde getirdi.

NTV ve Stern dergisinin ortak araştırmasına göre, olay Ocak 2025’te gerçekleşti. Partiden “sahte bir seçim harcaması” adı altında çıkarılan 2 bin 500 euro, iki parça hâlinde nakit olarak çekildi ve Caroline Bosbach’a kendi evinde elden teslim edildi. İtirafçı, bu işlemi kendi rızasıyla yaptığını ve sonrasında pişmanlık duyarak durumu polise bildirdiğini söyledi.

İddiaları doğrulayan banka hareketleri ve imzalı beyanlar savcılığa sunulmuş durumda. Skandal, Bosbach’ın vekil seçildiği CDU’nun Rheinisch-Bergischer Kreis teşkilatında şok etkisi yarattı. Parayı teslim eden görevli partiden derhal atıldı, tüm belgeler Köln Savcılığı’na iletildi.

Olay basına yansıdıktan sonra Caroline Bosbach’ın avukatı bir açıklama yaptı. Avukata göre Bosbach, parayı geri ödedi ve CDU’nun hiçbir zarara uğramadığını belirtti. Ayrıca Bosbach’ın kampanya sürecinde kendi cebinden yaptığı harcamaları partiye hiç fatura etmediği iddia edildi. Ancak basın ve kamuoyu bu açıklamalardan tatmin olmadı.

MUHALEFET PARTİSİNDE YOLSUZLUK İDDİALARI

Zira halk tarafından muhalefet partisine yöneltilen sorular açık, "Bir milletvekili neden partisinin kasasından gelen parayı gizlice elden para alır? Bu ödeme neden resmi yoldan değil, şahsi ilişkilerle ve gizli şekilde yapılır?"

Caroline Bosbach, CDU’nun simge isimlerinden Wolfgang Bosbach’ın kızı ve genç yaşına rağmen partide dikkat çeken bir figür. 2025 genel seçimlerinde yüzde 42,2 oy alarak doğrudan meclise girmişti. Ancak skandal, hem onun kişisel kariyerini hem de CDU’nun itibarını zedeliyor.

Bu olay, Almanya’da siyaset-finans ilişkilerinin yeniden mercek altına alınmasına neden oldu. Özellikle CDU gibi muhafazakâr ve disiplinli bir parti içinde böylesi bir gayriresmî para trafiği, partinin şeffaflık söylemini ciddi biçimde zedeliyor. Olayın seçim kampanyası dönemine denk gelmesi de, Almanya’da siyasetin kirli para ile ne ölçüde temas hâlinde olduğu sorusunu yeniden gündeme taşıdı.

Savcılık, sürece dair belgeleri inceliyor ve olası bir kamu davası ihtimali üzerinde duruyor. CDU’nun iç soruşturma başlatıp başlatmadığı ise henüz bilinmiyor. Ancak muhalefet partileri konunun Federal Meclis’e taşınması ve kamuya açık biçimde soruşturulması çağrısı yapıyor.

ALMAN DEVİ VOLKSWAGEN'DE SERT DÜŞÜŞ

ABD Başkanı Donald Trump’ın Avrupa’dan ithal edilen otomobillere getirdiği yüksek tarifeler, Almanya merkezli otomotiv devi Volkswagen’i büyük bir ekonomik baskı altına aldı. Şirket, 2025’in ikinci çeyreğinde yüzde 30’a yakın kâr kaybı yaşadı. AB otomotiv endüstrisinin bel kemiğini oluşturan Alman markaları, özellikle Porsche ve Audi gibi lüks segmentteki modellerin ABD’ye ihracında ciddi düşüş yaşarken, Brüksel yönetimi de Washington’a karşı misilleme sinyalleri veriyor.

Volkswagen, ikinci çeyrek verilerine göre net 2,29 milyar euro kâr açıkladı; bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 33 daha düşük. Şirketin toplam geliri 80,8 milyar euroya gerilerken, faaliyet kârı da yüzde 29 azalarak 3,8 milyar euroya düştü. Özellikle ABD’ye ihracatta uygulanan yüzde 27,5’lik ithalat tarifesinin şirkete sadece bu yılın ilk yarısında 1,3 milyar euroya mal olduğu bildirildi.

"AVRUPA ENDÜSTRİSİNİN KALBİNE ATILMIŞ BİR DARBE"

Volkswagen CEO’su Oliver Blume, ABD’de ticaret anlaşmazlıklarını çözmek amacıyla Washington’a birden fazla kez gitti. Ancak Bild gazetesine göre, Trump yönetiminin otomotiv ithalatına yönelik korumacı politikalarında geri adım atılmadı. Avrupa Birliği Komisyonu ise ABD'nin yeni tarifeleri kalıcı hale getirmesi hâlinde, Alman otomotiv markalarını korumaya yönelik karşı önlemler almaya hazırlanıyor.

Şirketin en çok gelir getiren markaları olan Porsche ve Audi’de kâr marjı sert düşüş gösterdi. Porsche’nin kâr marjı geçen yıla göre yüzde 16,4’ten yüzde 5,2’ye düşerken; Audi, Lamborghini, Bentley ve Ducati’yi kapsayan "Progressive" markalar grubunda da marj yüzde 6,4’ten yüzde 3,3’e geriledi.

Volkswagen ayrıca Almanya’da başlattığı tasarruf programı kapsamında, 35 bin çalışanı kapsayan işten çıkarma planını hızlandırma kararı aldı. Elektrikli araçların düşük kârlılığı, Çin pazarındaki durgunluk ve yazılım birimi Cariad’ın zararları da şirketin mali performansını olumsuz etkiledi.

Şirket, yılın tamamı için daha önce öngörülen kâr artış hedefini iptal ederek, gelirlerin geçen yılla aynı seviyede kalacağını ve operasyonel kâr marjının yüzde 4 ile 5 arasında olacağını duyurdu.

Brüksel yönetimi, Trump’ın Avrupa otomotivine karşı başlattığı ticaret savaşının genişleyebileceği uyarısında bulunurken, Alman basını bu durumu “Avrupa endüstrisinin kalbine atılmış bir darbe” olarak değerlendiriyor.

FRANSA

FRANSA'NIN GÜNDEMİ AZALAN TURİZM GELİRLERİ

Dünyanın en çok ziyaret edilen ülkesi olan Fransa, turizm gelirlerinde ise geride kalmaktan rahatsız.

Paris 2024 Olimpiyatları’nın ardından küresel ilgiyi avantaja çevirmek isteyen hükümet, ülkeyi yalnızca turist çeken değil, yüksek gelirli bir destinasyon hâline getirmeyi hedefliyor.

Bu kapsamda Başbakan François Bayrou liderliğinde düzenlenen bakanlar kurulu toplantısında yeni bir yol haritası belirlendi.

Fransa Başbakanı François Bayrou, hükümetinin altı bakanıyla birlikte 24 Temmuz’da Angers kentinde düzenlenen turizm konulu komite toplantısına katıldı.

HEDEF TURİZM GELİRİNİ 100 MİLYAR EURO'YA ÇIKARMAK

Tarihi Angers Şatosu’nda yapılan toplantıda Bayrou, Fransa’nın turizm gelirlerini beş yıl içinde 71 milyar eurodan 100 milyar euroya çıkarmayı hedeflediklerini açıkladı.

Paris 2024 Olimpiyatları’nın yarattığı ilgiyi kalıcı hâle getirmek isteyen hükümet, vize kolaylığı, altyapı yatırımları ve yeni finansman modellerini içeren kapsamlı bir strateji açıkladı.

Fransa her ne kadar 2024’te 100 milyon ziyaretçiyle dünyanın en çok turist ağırlayan ülkesi olsa da, turizm gelirlerinde ABD (199 milyar euro), İspanya (98,6 milyar euro) ve İngiltere’nin (78,1 milyar euro) gerisinde kaldı.

Ekonomi Bakanı Éric Lombard, “Ziyaretçilerimiz yeterince uzun kalmıyor, yeterince harcamıyor. Turizmde kaliteyi artırmalıyız.” dedi.

Başbakan Bayrou, turizmin Fransa ekonomisinin yüzde 8’ini oluşturduğunu ve iki milyon kişiye istihdam sağladığını belirterek, bu alandaki büyümenin stratejik önemde olduğunu vurguladı.

Toplantıda alınan kararlardan bazıları şöyle, “Jouez les prolongations” adlı uluslararası kampanyayla olimpiyat sonrası turizm ilgisinin sürdürülmesi, Çinli turistler için grup vizelerinde kolaylık, 2026-2028 dönemini kapsayacak yeni bir mevsimlik iş gücü planı; özellikle konaklama sıkıntısının çözümüne odaklı, otelcilik ve gastronomi gibi sektörlerde işe alım prosedürlerinin sadeleştirilmesi, mikro, küçük ve orta ölçekli turizm işletmeleri için Bpifrance ve Banque des Territoires aracılığıyla yeni uzun vadeli kredi modelleri: “Patrimoine” (kültürel miras odaklı) ve “Tourisme” (iklim krizine dirençli altyapı dönüşümleri için), turizm mevzuatında sadeleşme ve yasal belirsizliklerin giderilmesine dönük yeni yasal düzenlemeler, sekiz pilot bölgeden başlanarak 2026’dan itibaren 20 bölgeye kadar genişletilecek erişilebilir turizm altyapı projeleri, özel sektörle birlikte geliştirilecek iki yeni sektör rotası, biri şarap turizmi (œnotourisme), diğeri ise zanaat ve üretim odaklı şirket ziyaretlerini içeren “turisme de savoir-faire” programı ve son olarak, Mayotte Adası’nda turizmi kalkınma ve yeniden inşa aracı hâline getirecek özel bir destek planı.

Başbakan Bayrou’nun Angers ziyareti sırasında Paskalya Pazartesisi gibi bazı resmi tatillerin kaldırılması önerisine yönelik tepkiler de gündeme geldi. Bir vatandaş, “Zenginleri vergilendirin, bayramlarımızı elimizden almayın.” diyerek doğrudan tepki gösterdi. Ancak Bayrou, konuya dair açıklama yapmadı.

FRANSA'DA KATLİAMCI İSRAİL'E ÖFKE BÜYÜYOR

İsrail’in Gazze’de aylardır sürdürdüğü saldırılar ve uyguladığı tam abluka, yalnızca Orta Doğu’da değil, Avrupa’nın merkezinde de infiale neden oluyor.

Fransız gazetesi Le Monde, bugün paylaşılan sert başyazısında İsrail’in uygulamalarını “katliam” olarak niteledi ve bunun artık sadece kınanamayacak kadar ileri gittiğini belirterek, doğrudan yaptırım çağrısı yaptı.

Gazete, Gazze’de yaşanan insani felaketi "bilinçli bir yok etme projesi" olarak tanımlarken, uluslararası toplumun sessizliğini “ahlaki çöküş” olarak yorumladı.

Le Monde, Gazze’de can kaybının 60 bini aşmak üzere olduğuna dikkat çekti. On binlerce çocuğun öldüğü, yüz binlercesinin ise açlık ve susuzluk içinde hayatta kalmaya çalıştığına vurgu yapan gazete, İsrail’in abluka politikalarının artık askeri değil, doğrudan sivil halkı hedef aldığını yazdı. Yardım konvoylarının bombalanması, temel ihtiyaç maddelerinin kasıtlı olarak ulaştırılmaması ve BM raporlarıyla belgelenen insani felaket, “savaşın değil, etnik temizlik planının parçası” olarak değerlendirildi.

“Bir çocuğun gıdasızlıktan kilosunun 9’dan 6’ya düştüğü, çöplerden alınan poşetlerin bebek bezi olarak kullanıldığı bir yerde artık insani dilin sınırları kalmadı” denilen yazıda, İsrail’in tüm uluslararası hukuk normlarını çiğnediği ve ABD desteğiyle bölgede istediği gibi bir “yeni düzen” inşa etmeye çalıştığı öne sürüldü.

"İSRAİL'İN HAMAS BAHANESİ TÜKENDİ, SUSMAK SUÇA ORTAK OLMAKTIR"

Le Monde’un başyazısında İsrail’in “kendini savunma” argümanının artık geçerliliğini yitirdiği ve Hamas’ı gerekçe göstererek sivil halkı hedef aldığı vurgulandı. “İsrail, 7 Ekim’den sonra haklı gerekçeyle başlattığı askeri müdahaleyi, sınırsız bir yıkım ve aç bırakma stratejisine dönüştürdü. Bugün ortada bir savunma değil, bir yok etme operasyonu var” denildi.

Gazete ayrıca, İsrail'in Gazze'yi yaşanmaz hâle getirmeyi hedeflediğini, bu planın ABD himayesiyle uygulandığını ve artık yalnızca açıklama değil, somut yaptırımların gündeme gelmesi gerektiğini yazdı. Yazıda, “siyasi, diplomatik, ekonomik ve kültürel yaptırımlar kaçınılmaz olmalı” çağrısı yer aldı.

Le Monde, Avrupa’nın İsrail'e karşı bugüne kadar yalnızca "şekilsel uyarılar" yaptığını, ama ciddi adımlar atmadığını belirtti. “Artık susmak, suça ortak olmaktır. Avrupa, Gazze’de işlenen bu suça karşı daha fazla seyirci kalmamalı” ifadeleriyle sert tepki verildi. Yazının sonunda, “Ya şimdi harekete geçilecek ya da bir neslin yok oluşu sessizlikle izlenecek” uyarısı yapıldı.

Tüm bu tepkiler arasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'dan da önemli bir açıklama geldi. Macron, dün yaptığı konuşmada, Fransa'nın eylül ayında Filistin devletini tanımaya hazırlandığını duyurdu.

Daha önce İspanya, Norveç ve İrlanda’nın attığı bu adımı destekleyeceklerini belirten Macron, “Orta Doğu'da adil ve kalıcı barışın yolu, iki devletli çözümden geçiyor. Fransa da bu çözümün siyasi zeminini oluşturmakla sorumludur.” dedi. 

İNGİLTERE

STARMER BASKI ALTINDA: MİLLETVEKİLLERİ FİLİSTİN'İN TANINMASINI İSTİYOR

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, ülkesinin Eylül ayında Filistin devletini resmen tanıyacağını açıklaması, İngiltere'de de siyasi dengeleri etkiledi.

İngiliz parlamentosunda muhalefet milletvekilleri, Başbakan Keir Starmer’a “gecikmeden Filistin’i tanıma” çağrısı yaparken, bu adımın “erteleme değil, artık bir zorunluluk” olduğu belirtildi.

BBC’nin haberine göre, İngiliz parlamentosunun dış ilişkiler komitesindeki İşçi Partili ve Liberal Demokrat üyeler, Filistin devletinin tanınmasının “devredilemez bir hak” olduğunu vurguladı. Ortak bildiride, “İngiltere artık ideal zamanı bekleyemez çünkü tarihin gösterdiği gibi, mükemmel bir zaman asla gelmeyecek” ifadeleri kullanıldı.

Başbakan Starmer ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Gazze’deki “anlatılamaz ve savunulamaz” koşulları kınayarak, Filistin devletinin tanınmasının “meşru bir hak” olduğunu yineledi. Ancak, bunun ne zaman gerçekleşeceğine dair net bir tarih vermedi. Starmer daha önce, tanımanın “en büyük etkiyi yaratacak zamanda” yapılması gerektiğini söylemişti.

Liberal Demokrat lider Sir Ed Davey, “İngiltere bu konuda liderlik etmeli, geri kalan değil. Filistin’i şimdi tanımalı ve iki devletli çözüm için öncülük etmelidir” çağrısında bulundu. Londra Belediye Başkanı Sadık Khan da hafta içinde benzer bir açıklama yaparak hükümete çağrıda bulunmuştu.

İşçi Partisi’nin seçim bildirgesinde Filistin devletini tanıma vaadi yer alsa da, BBC’ye konuşan bakan Peter Kyle bu adımın “uzun vadeli barışı sağlayacak biçimde” ve “güçlendirici bir şekilde” atılması gerektiğini savundu.

"İSRAİL'E NEDEN F-35 İHRAÇ EDİLDİĞİ ŞEFFAF BİÇİMDE AÇIKLANSIN"

Komitedeki iki Muhafazakâr milletvekili ise, Filistin’in tanınmasının Hamas’tan arındırılmış bir yönetimin kurulmasına ve rehinelerin serbest bırakılmasına bağlı olması gerektiğini savunarak bildirinin ilgili bölümlerine destek vermedi. Ancak bildirinin diğer bölümleri oy birliğiyle kabul edildi.

Raporda ayrıca, İngiltere’nin İsrail’e doğrudan değil ama dolaylı olarak F-35 savaş uçaklarının parça ihracatına izin vermesinin uluslararası hukuka uygunluğunun şeffaf biçimde açıklanması istendi. İngiltere, bu parçaların doğrudan İsrail’e değil, küresel üretim zincirine gönderildiğini savunuyor.

Milletvekilleri ayrıca, Gazze’deki yardım dağıtımının şu anki ABD destekli sistem yerine, doğrudan BM tarafından yürütülmesini önerdi. İngiltere’nin de dahil olduğu 28 ülke, İsrail’in sivillere yönelik saldırılarını ve “damla damla yardım” politikasını kınamıştı. İsrail Dışişleri Bakanlığı ise bu açıklamayı “gerçeklikten kopuk” olarak nitelendirmişti.

İTALYA

İTALYA'NIN GÜNDEMİ MELONİ'NİN TİME DERGİSİNE KAPAK OLMASI

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, ABD’nin saygın dergisi Time tarafından “Avrupa’yı değiştiren kadın” olarak tanımlandı.

Time’da yer alan kapsamlı bir röportajda Meloni’nin sadece İtalya’nın değil, Avrupa’nın da önemli bir lideri olduğu vurgulandı.

Röportajı yapan Massimo Calabresi, Meloni’nin kararlı ve ısrarcı kişiliği ile Batı değerlerini savunan güçlü bir figür olduğunu belirtti. Meloni’nin geçmişteki sağcı bağlarına rağmen, iktidara geldikten sonra merkeze yöneldiği ve uluslararası arenada pragmatik bir lider olarak hareket ettiği ifade edildi.

Meloni, Avrupa Birliği, NATO ve Ukrayna yanlısı duruşuyla dikkat çekiyor. Çin’e karşı daha mesafeli bir politika izlerken, ABD ile ilişkileri güçlendirmeye çalışıyor. Time röportajında, Meloni’nin İtalya’nın geleneksel olarak Moskova ile yakın ilişkilerine rağmen Ukrayna’yı desteklemesi ve Çin’in “Kuşak ve Yol” girişiminden geri adım atması öne çıkarıldı. Bu adımlar, Meloni’nin Batı ittifaklarına bağlılığını gösteriyor.

"AVRUPA'YI DEĞİŞTİREN KADIN"

İtalyan gazetesi Il Giornale da Time dergisindeki bu özel dosyayı geniş şekilde manşetine taşıdı.

Gazete, Meloni’nin Batı medyasındaki itibarını “Avrupa’yı Değiştiren Kadın" başlığıyla vurguladı.

Il Giornale haberde, Meloni’nin sert eleştirilere rağmen siyasi yeteneği ve liderlik kapasitesiyle Avrupa sahnesinde önemli bir figür haline geldiği belirtildi.

Röportajda Meloni’nin, İtalya’nın tarihsel sağ politikalarının ötesine geçerek daha modern ve Avrupa’yı birleştirici bir yaklaşım benimsediği, eleştirmenlerin ise onu hala eski kalıplara sokmaya çalıştığına dikkat çekildi. Meloni’nin, “Batı değerlerini ve İtalyan kimliğini korumanın” önemine sık sık vurgu yaptığı ve bunun liderliğinin temel taşı olduğu ifade edildi.

Gazete haberde ayrıca "İtalya siyasetinde Meloni’nin bu yükselişi, hem ulusal hem de uluslararası alanda geniş yankı buluyor." yorumunda bulundu.

İTALYA

İTALYA 2021'DEN BU YANA EN SERT GELİR KAYBINI YAŞIYOR

İtalya, 2021’den bu yana reel ücretlerde yüzde 7,5’lik düşüş yaşayarak OECD ülkeleri arasında en kötü performansı gösterdi.

OECD’nin 2025 İşgücü Görünümü raporu, İtalya’daki ücretlerin artan enflasyon karşısında satın alma gücünü önemli ölçüde kaybettiğini ortaya koyuyor. Ücret artışları, toplu iş sözleşmelerinde yapılan zamlara rağmen enflasyonun gerisinde kaldı. Özel sektörde çalışanların üçte biri hâlâ süresi dolmuş toplu sözleşmelerle çalışıyor. Bu durum, işçilerin gelirlerinde ciddi bir erimeye yol açıyor.

Rapora göre, 2025’in başında İtalya’daki reel maaşlar 2021’e göre yüzde 7,5 daha düşük. OECD ülkeleri arasında en büyük düşüş bu. Maaşların nominal artışı ise 2025’te yüzde 2,6, 2026’da yüzde 2,2 civarında kalacak. Buna karşılık enflasyon oranları 2025’te yüzde 2,2, 2026’da yüzde 1,8 olarak öngörülüyor. Yani ücret artışları enflasyonun altında kalacak, bu da halkın alım gücünde düşüş anlamına geliyor.

NÜFUS GİDEREK YAŞLANIYOR

İşsizlik Mayıs 2025’te yüzde 6,5’e yükselse de, istihdam oranı hâlâ OECD ortalaması olan yüzde 70,4’ün altında, yüzde 62,9 seviyesinde. İşgücüne katılımda özellikle yaşlı çalışanların katkısı artıyor. Ancak, nüfusun yaşlanması nedeniyle çalışma çağındaki nüfusun 2023-2060 arasında yüzde 34 azalması bekleniyor. Bu demografik değişim, kişi başı Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) yıllık ortalama yüzde 0,67 düşmesine yol açacak.

OECD, bu olumsuz tabloyu değiştirmek için üç önemli adım öneriyor: Kadınların işgücüne katılımını artırmak, sağlıklı yaşlı işçilerin emekliliği ertelemesini sağlamak ve düzenli göçü teşvik etmek. Ancak bu adımlar sadece demografik kaybın ekonomik etkisini dengeleyebilir; gerçek büyüme için işgücü verimliliğinin artırılması şart.

Rapor ayrıca gençler ile yaşlılar arasındaki gelir eşitsizliğinin büyüdüğünü gösteriyor. 1995’te gençlerin gelirleri yaşlılardan yüzde 1 daha fazlayken, 2016’da yaşlılar yüzde 13,8 daha yüksek gelir elde etmeye başladı. Yaşlı çalışanların emeklilik sonrası iş hayatına devam etme oranı ise sadece yüzde 9,9 ile OECD ülkelerindeki yüzde 22,4 ortalamasının çok altında. Bu durum, yüksek oranda fiziksel yıpratıcı işlerin ve düşük nitelikli işlerin varlığı ile açıklanıyor.

Sonuç olarak, İtalya ciddi bir ekonomik ve demografik krizle karşı karşıya.

Reel ücretlerin düşmesi ve hızla yaşlanan nüfus, ülkenin ekonomik büyümesini ve sosyal istikrarını tehdit ediyor.

RUSYA

RUSYA'DA GÜNDEM İNTERNET YASAKLARI

Rusya, internet üzerindeki bilgi akışını sıkı kontrol altına almak için yeni bir döneme giriyor.

Rusya’da internet üzerindeki “yasaklı” içeriklere erişim ve aramalara yönelik sert yaptırımlar geliyor.

25 Temmuz 2025’te Rusya Federasyon Konseyi, “aşırıcı” (ekstremist) materyallerin bilinçli şekilde internetten aranması ve VPN reklamlarının yaygınlaştırılmasına yönelik yeni cezai yaptırımları içeren yasayı onayladı.

Yasa, arama yapan bireylere 3 binden 5 bin rubleye kadar para cezası öngörürken, VPN servis reklamlarını yayımlayan kişi ve kuruluşlara ise yüzbinlerce rubleye varan ağır cezalar getiriyor.

VPN KULLANMAK SUÇ HALİNE GELDİ

Daha önce 22 Temmuz’da alt kanat Duma’da kabul edilen bu tartışmalı yasa, muhalefetin sert tepkisiyle karşılaşmış; “Yeni İnsanlar” ve Komünist Parti (KPRF) milletvekilleri yasa tasarısını açıkça eleştirmişti. Duma’daki karşı oy sayısı 67, çekimser oylar ise 22 olarak kayıtlara geçti. Kremlin’e yakın kaynaklar, muhalefetin desteği için özel bir talimat verilmediğini, “Birleşik Rusya” partisinin çoğunluğuyla yasanın geçtiğini bildirdi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yasayı imzalamasıyla yürürlüğe girecek yasa, özellikle VPN kullanımı ve “aşırıcı” içerik aramalarına yönelik daha sıkı kontrol ve yaptırımlar getirmeyi amaçlıyor. Dijital gelişim Bakanı Maksut Şadaev, yasanın amacının genel kullanıcıları hedef almak değil, özellikle suçlaması olan ve cezai takibat altında olan kişilere yönelik olduğunu vurguladı. Yani, rastgele içerik aramaları değil, kötü niyetli ve sistematik erişimlerin cezası söz konusu olacak.

Yasa kapsamında, VPN reklamları yayanlara verilecek para cezaları bireylerde 50-80 bin rubleye, görevlilerde 150 bine, tüzel kişiliklerde ise 500 bine kadar çıkabiliyor. Bu düzenleme, Rusya’da internet üzerindeki kontrolü sıkılaştırma ve “yasa dışı” kabul edilen içeriklere erişimi zorlaştırma yönünde önemli bir adım olarak görülüyor.

İSPANYA

İSPANYA'NIN GÜNDEMİ DİPLOMASI HAKKINDA YALAN SÖYLEYEN SİYASETÇİLER

İspanya siyasetinde diploma tartışmaları bir kez daha alevlendi. Eski milletvekili Noelia Núñez, “Todo es mentira” adlı canlı yayında eğitim geçmişiyle ilgili sorulara net cevaplar veremeyince, kendisini çelişkili ifadeler içinde buldu. 85 kredi tamamladığını söylerken, geçmişte üç farklı bölümü aynı anda okuduğunu iddia eden Núñez, İspanyol medyasının gündemine oturdu. Programa katılan gazeteciler, hukuk fakültesinin 240 kredi olduğunu ve Núñez’in ifadesiyle çelişen resmi belgelere vurgu yaparak, eski vekilin akademik kariyerinde tutarsızlıklar olduğunu ortaya koydu.

İspanyol basını, Noelia Núñez’in canlı yayındaki çelişkili açıklamalarını geniş yer verdi. “Todo es mentira” programındaki bu an, İspanya’da siyasette akademik geçmişin şeffaflığına yönelik tartışmaları yeniden gündeme taşıdı. Núñez, üç ayrı fakülteyi aynı anda okuduğunu iddia etmesi ve tamamladığı kredi sayısıyla ilgili verdiği rakamlar arasında tutarsızlıklar, medyanın sert tepkisini çekti.

BAŞBAKANIN DOKTORA TEZİNİN DE SAHTE OLDUĞU DÜŞÜNÜLÜYOR

İspanya siyasetinde diplomalar, uzun süredir tartışma konusu. Hükümet başkanı Pedro Sánchez’in doktora tezinin sahte olduğuna dair uzmanlar arasında süren tartışmalar, Núñez skandalıyla birlikte yeni bir boyut kazandı.

Sánchez’in eğitim geçmişi ve tezinin özgünlüğü sorgulanırken, diğer politikacılar da benzer iddialarla karşı karşıya.

Örneğin, İşçi Partisi’nin önde gelen isimleri arasında yer alan Yolanda Díaz’ın eğitim geçmişinde resmi web sitesindeki bilgi değişiklikleri dikkat çekiyor. Bir zamanlar üç farklı yüksek lisans programı olduğu belirtilen Díaz’ın günümüzde “yüksek lisans ve sertifika kursları” olarak tanımlanan bir eğitim geçmişi var.

Ayrıca, Sosyalist Parti sözcüsü Patxi López’in mühendislik eğitimi almasına rağmen tamamlamadığı, diğer yandan Valencia Bölgesi Başkanı Carlos Mazón’un hukuk diplomasına sahip olmasına rağmen mesleği icra etmediği gibi durumlar da kamuoyunda sıkça tartışılıyor.

İspanyol siyasi sahnesinde, vekillerin ve yöneticilerin akademik geçmişlerine dair belirsizlikler giderek artıyor. Bu durum, siyasete olan güveni zedeleyerek, kamuoyunda derin bir güvensizlik yaratıyor.

Noelia Núñez’in istifası, eğitim ve liyakat konusundaki hassasiyetin göstergesi olarak yorumlanırken, diğer siyasetçilerin de benzer skandallarla karşı karşıya kalması bekleniyor.İspanyol medyası, bu gelişmeler ışığında “siyasi dürüstlük” ve “şeffaflık” taleplerini yükseltiyor. Siyasetçilerin özgeçmişlerinin doğrulanması ve kamuoyuna net bilgi verilmesi, ülke gündeminin öncelikli maddeleri arasında yer alıyor.

SURİYE VE SUUDİ ARABİSTAN

SURİYE VE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDA TARİHİ ANLAŞMA

Orta Doğu medyası ise, Suriye ve Suudi Arabistan arasında dün imzalanan yatırım anlaşmalarına odaklandı.Suudi Arabistan ile Suriye arasında ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirmek için önemli bir adım atıldı. İki ülke, Suudi-Suriye İş Konseyi çatısı altında 44 farklı yatırım anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşmaların, Suriye’de yaklaşık 50 bin kişiye yeni iş imkânları yaratması bekleniyor.Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın liderliğinde kurulan bu iş konseyi, sadece iki ülke arasındaki ticareti artırmakla kalmayacak; aynı zamanda Suriye’nin savaş sonrası yeniden inşasında stratejik bir rol üstlenecek. Riyad, Suriye pazarını kısa vadeli fırsat olarak görmüyor, bölgeye uzun vadeli yatırımlar ve sürdürülebilir ekonomik iş birlikleri için kalıcı bir alan olarak bakıyor.İmzalanan anlaşmalar, turizm, altyapı, enerji, iletişim, gayrimenkul ve hizmet sektörlerini kapsıyor. Ayrıca, Suudi yatırımcıların yanı sıra, yurt dışında bulunan Suriyeli yatırımcıların da sürece dahil edilmesi hedefleniyor. Böylece hem Suudi sermayesi hem de Suriyeli girişimciler ortak projelerle ekonomiyi canlandıracak.Suudi-Suriye İş Konseyi Başkanı Muhammed Ebu Niyan, yapılan açıklamada, bu adımın sadece yatırım çekmek değil, “gerçek ortaklıklar” kurmak olduğunu vurguladı. Konsey, projelerde şeffaflık ve sürdürülebilirlik ilkelerini esas alıyor. Suriye’de yeni yatırım ortamının sağlanması için yasal altyapı da güçlendirildi.Bu iş birliği, Suriye ekonomisinin kendi dinamikleriyle büyümesini amaçlayan ve bölgesel dengelerde ekonomik nüfuzu artıracak önemli bir girişim olarak değerlendiriliyor. Arap medyasında da geniş yer bulan bu gelişme, Riyad’ın Orta Doğu’daki etkisini ekonomik araçlarla pekiştirme stratejisinin önemli bir parçası olarak görülüyor.

Etiketler